İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Doğa ile Eğitim-Merve Öğretmen

Günleme ekibi olarak, atölye arkadaşlarımızdan Sena Nur Aydın’ın ablasının, bir öğretmen olarak, Ders Belgeliği’nden etkilenerek neler yaptığını öğrendik. Bu konu üzerine Sena ve ablası Merve Hanım ile samimi bir sohbet gerçekleştirdik ve bize deneyimlerinden bahsetti.

  Merhaba, hoşgeldiniz Merve Hanım. Sizi, bizim bölümden arkadaşımız Senanur’un ablası olarak tanıyoruz. Öncelikle biraz kendinizden bahseder misiniz?

M: Merhaba, ben 7 yıldır öğretmenlik yapıyorum.. İlk olarak, mezun olduktan hemen sonra Kayseri’de başladım. Sonra Sena’nın üniversiteye başlaması ile ben de onunla birlikte İstanbul’a geldim. Çamlıca Şehit Onur Ensar Ayanoğlu İlkokulu’nda özel öğretim öğretmeni olarak görev yapıyorum. Otizmli çocuklar ile ilgileniyorum, öğrencilerimin hepsi otizmli. Bu şekilde.

 Anladım. Senanur bizlere biraz bahsetmişti, öğrencilerinize daha çok doğa ile ilişkilendirerek bir eğitim verdiğinizden. Bunu ne zamandır yapıyorsunuz ve önceden bir ilginiz var mıydı doğaya, bunun kaynağı nereden geliyor?

M: Bence insanlar çocukluğundan geldiği yaşa kadar olan süreçte bir çok şey biriktiriyor. Geçmişten getirdikleri tecrübe ve hatıraları aslında insanın karakterini şekillendirdiğini düşünüyorum ben. Ben de çocukluğumda bu anlamda güzel zamanlar geçirdim. Biz aslen Kayseri’ liyiz. Dedemin Erciyes Dağı eteklerinde bir bahçesi vardı. Volkanik yani verimli bir araziydi. Ben de hep yaz tatillerimi onların yanında geçirirdim. O süreçte dedemin hep uğraştığını, meyveyi sebzeyi dalından kopardığını hatırlıyorum. Onların yanında bulunuyor olmamın çok etkisi olduğunu düşünüyorum. Sonuçta bitkiler ve insan arasında bir bağ oluşuyor. Benim babam da biraz bahçe işlerine meraklı. Sanırım 1990 yılından itibaren kendisi bir bahçe oluşturmaya başladı.

S: Dedem, ekim işlerinin yanında daha çok hayvancılık yapardı ama babam, dedemden bir bahçe istedi ve  ondan ayrı olarak, kendi isteğiyle ve içinden gelerek bir bahçe oluşturmaya başladı. Biz küçükken babama bu kadar yorulmaması gerektiğini söylediğimizde, bunu yaparken aynı zamanda dinlendiğini söylüyordu. Yani aslında bu bir terapi yöntemine dönüşmüştü ve biz bunu zaman geçtikçe anlamaya başladık.

 Farkında olmadan bir etkisi olmuştur illa ki ama şu an daha bilinçlisiniz. Bir de babanızın, kendi babasının yaptıkları üzerine kurulmayıp da kendisi başından beri emek verip de bir doğa alanı oluşturması daha değerli oluyordur.

M: Ben hatırlıyorum, babamın o dönem bir hastalığı vardı, sanırım biraz da bunun üzerine başlamıştır, stresini atmak için vs. ama küçük küçük adımlar ile çok uğraşarak oluşturduğunu biliyorum o bahçeyi. Bunlar hep çocukluğumuzda gözlemlediğimiz ama farkında olmadığımız şeyler ve bunlar belki de Hüseyin Avni hocanın , Belgelik ağaçlarının etkisi ile yeniden fark ettiğimiz şeyler. Bir de dedem hep şöyle bahsederdi bize: ‘Kızım, yeşil, gözü dinlendirir, gönüle sükunet verir.’ Bunları hep sonradan hatırlıyorsunuz tabi. Biz şu an bir de özellikle İstanbul’da olduğumuz için hep çok yoğunuz, sürekli bir plan ile yaşamak zorundasınız ve rahatlayacağınız doğal bir ortam olmadığı için belki de bunlar bu kadar cazip geliyordur.

Bir de şöyle bir şey var, televizyonlarda, gazetelerde görüyorum ben bazen, ‘Şehrin yoğunluğundan kaçtı, Gökçeada’da kendine bir yaşam kurdu’ gibi haberler. Belgelik ağaçları, bundan farklı olarak belki kaçmadan burada bir mücadele imkanı ve umut veriyor bize. Doğa elbette hayatımızın bir parçası, hem biz onun içindeyiz hem de doğa  bizim içerimizde bir yer kaplıyor ama sizin de sorduğunuz gibi benim doğaya eğitimde nasıl yer verdiğim ve özel çocuklarla nasıl birleştirebilirim fikri henüz çok yeni bir süreç.

S: Uzaktan eğitim döneminde Avni Hoca ile idim. O dönemde hastalık geçirdiğim için derslere çok katılamasam da istekle dinliyordum. Ablam da benim yanımda bana destek olurken ya da koridordan geçerken vs sürekli şahit oluyordu. Bir gün sordu, ‘Sena bu öğretmen kim? Bir öğretmenin ötesinde bir şey yapıyor, diğerleri anlatıyor ama burada farklı bir olay dönüyor yani bu nedir?’ dedi. Anlatmaya başladım, böyle böyle, müzik kolu var felsefe kolu var gibi…ve her şeye faydası olduğunu, ruhen de iyileştirdiğini söyledim. Ablam da görmek istedi ve derslere katılmaya başladı. Dersler üzerine yorum yapmaya başladı, bak burada ne güzel söyledi şeklinde, sonra bir gün kendisi ‘Sena, böyle bir şey yapabilir miyiz?’ ile geldi. Çok yeni bir süreç ama güzel bir süreç yani dahil olmak çok güzel. Fark yaratmanın önemli olduğunu düşünüyorum ve ders belgeliği de bu noktada bizim okulumuzda farkı yaratmakla kalmayıp çığır açtıran bir noktada çünkü ben Avni Hoca’yı, bir öğrencisiyle konuşmasına kulak misafiri olarak keşfettim ve bir noktada sohbet dinledim. Farklı olduğunu hissediyorsunuz zaten yani bir atölyeden fazlası olduğunu, bir öğretmenden daha fazlası olduğunu ve gönül verdiğini hissediyorsunuz zaten ve biz de o şekilde olmaya çalışıyoruz.

 Bir öğretmen olarak, az önce Sena’nın da söylediği gibi, derslere dikkat kesilmişsiniz yani belki başka biri olsaydı, bir öğretmen olmasaydı bu kadar dikkat etmezdi o farklı davranışlara ve derslere ama sizin fark etmeniz gerçekten çok güzel. 

M:O zorlu uzaktan eğitim sürecinde ben de uzaktan eğitim veriyordum bu yüzden doğa etkinliklerini çok uygulayamadık ama insan gerçekten sizin derslerinizi merak ediyor. Bu sene de okulların açılmasıyla neden olmasın, bir deneyeyim dedim, çünkü gerçekten insanda bir heves uyandırıyor. Ben internetten Ders Belgeliğini araştırdığımda, bakıyorum Türkiye’nin başka bir noktasında ama hala bunu destekliyor ya da mezun olmuş öğrencisi hala destekliyor. Yurt dışına bile tohum gönderildiğini okudum. Bir de doğa ile alakalı olduğu için insan bir şekilde dahil olmak istiyor. Ben de bir etki bırakayım düşüncesi ile başladım aslında ben. Yapabilir miyim, çocuklar fark eder mi ya da aileler destekler mi diye düşündüm ama neden olmasın diyerek başladım. Geçtiğimiz Ekim ayında, tam okulların yeni açıldığı ve doğanın da değiştiği zamanlarda  bir gezi düzenledim Çamlıca’da. Palamut, Defne, Meşe ağaçlarının olduğu yine şu an bulunduğumuz gibi bir yer. Öğrenciler ile o gün özellikle Palamut tohumu topladık. ‘Bakın bu palamut tohumu, bu yaprağı, bu ağacı, hayır bu kozalak bunu almayacağız.’ şeklinde anlattım ve çocuklar her ne kadar bizim gibi anlamasalar ya da kendilerini çok iyi ifade edemeseler de ben sorduğumda artık cevaplar alabiliyorum. Bu şekilde başladım ve Belgelik Ağaçlarından etkilenerek denemek istedim en azından çünkü insan olarak bu hepimizin sorumluluğu.

S: Belki de doğa işin içinde olduğu için bu kadar cezbetti çünkü biz de toprağız niteliğinde ve ayrılmaz bir bütün olmalıyken bu kadar ayrıştırılmak… doğayı karşımıza almış durumdayız şu an hepimiz ve belki bu yüzden bu kadar istekli bir şekilde başladık.

 Yani Belgelik Ağaçları’ nı öğrendikten sonra kendinizi bu konuda sorumlu hissettiniz ve önce aileler ile konuşup sonra çocuklara bunu uyguladınız ve sahada yapılan etkinliklerden sonra sınıfta bir tekrar yapıldı galiba değil mi?

M: Şöyle, evet tabii ki çocuklar ile bol tekrarlı çalışmak gerekiyor.  Hem yaşları küçük olduğu için hem de otizmin getirdiklerinden dolayı onlara bol tekrar yaptırmak gerekiyor. Evet, hem etkinlik sırasında hem sınıfta hem de ailelerden de rica ettim tohumları ekerken sürekli anlatın dedim ve onlara tohumun gelişme aşamalarını anlatan görsel şemalar da verdim. Bir de, İş Bankası’nın küçük çocuklar için Doğa’nın Eşsiz Hikayeleri serisinden ‘Küçük Meşe Palamudu’ kitabı var. Her öğrencim için olmasa da bir öğrencime daha uygun olduğunu düşündüğüm için böyle bir kitap ile de desteklemeye çalıştım.  Mesela bir öğrencim, bir hayvan çizerken yanına o hayvanı temsil eden havuç, fındık gibi bitkiler de çiziyordu ve ben söyledikten sonra palamut da çizmeye başladı yani bu bile bir kazanç. Çocuk, ağacın doğaya olan yararını tam olarak anlayamasa da onun palamut olduğunu bilsin, toprağı hissetsin istedim. Ahmet Emin diye bir öğrencim var, beni cesaretlendiren biraz da o çocuk oldu aslında. Şu an birinci sınıf seviyesinde ve doğal ortamları çok sevdiğini fark ettim. Gezerken daha bağımsız ve özgür hareket ediyor, daha mutlu ve hareketli. Bahçeye çıktığımızda toprağı eşeliyor, ağaç dallarını dikmeye çalışıyor. Yani çocuk demek ki bunun farkında ve bu etkinlikler ona da katkı sağlayacak. Bence öğretmen olmak burada başlıyor. Her çocuğa okuma yazma öğreteyim, İstiklal Marşı’nı ezberlesin ya da boyama yapsın demek değil aslında. Her çocuk kendine özgü ve parmak izimiz gibi hepsinin farklılıkları var, özel çocuklar daha da farklı. Öğretmen biraz bunların farkında olmalı ve desteklemeli. Mutlu olduklarını da düşünüyorum bu süreçte.

   

 Belgelik Ağaçları’ ndan biraz bahsettiniz az önce ama tam olarak ne düşünüyorsunuz?

M: Belgelik Ağaçları’nı ben şöyle görüyorum, tohumu tanımakla başlayıp bir fidana, ağaca dönüştürmekle başlayan ve aslında insanı ve doğayı da işin içine katarak ilerlemesi beni çok etkiledi. Gerçekten bir çaba olduğunu hissediyorum. Farklı insanlar aynı amaç için hizmet ediyor ve samimiyeti de o derslerde hissettim. Mesela herkesin 5 fidan yetiştirme zorunluluğu olması konusunda öğrenci olarak değil, insan olarak sorumluyuz.

S: Bir kişinin öncülüğünde başlıyor ve damla damla birikiyor. Şu an görünür bir şey olmayabilir ama. Belgelik öğrencilerinin ve daha sonra onların öğrencilerinin yaptığı, geleceğe taşınan bir bahçe, bir arboretum olmasını ben çok isterim. Bu, öylesine başlanmış bir şey olsa, bu istek olmasa, karşı tarafa  duygu geçmese ben bu nitelikte gönül verilen bir şey olacağına inanmıyorum. Demek ki ruhuna hitap ediyor insanların. Başka türlü başlayamaz çünkü.

M: Dışarıdan bakıldığında çok küçük bir adım gibi görünüyor aslında ama öyle değil. Tabi ki bir anda ormanlar yetişmiyor ama etkisi çok büyük bence. Bu sanki bir adanış hikayesi gibi gerçekten gönül verildiğini hissettim ben.  Bir de, sanatın bir çok farklı disiplin ya da alan ile bağlantı kurulması da çok güzel burada. Belgelik ağaçlarının doğayı var etmek adına bir şeyler yapması, bu çabası insana umut veriyor. Başka bir yerde de bu döngünün var olduğunu ve tek olmadığını hissediyorsun. Kelebek etkisi gibi. Mezun olduktan sonra bırakabilirler Ders Belgeliği öğrencileri bunu ama bırakmıyorlar, demek ki burada gerçekten bir samimiyet var. Ayrıca uzun yıllardır devam ettiği için geleceği de şekillendiriyor bence bu çaba ve geçmişten getirdiği birikimler ile de cesaret veriyor. Bizi burada buluşturan güç bence tam da burada bahsettiklerimden başlıyor çünkü siz de o samimiyete katkıda bulunmak istiyorsunuz. Bu, karşılıklı bir etkileşim de sunuyor tabi. Ben dışarıdan bakan biri olarak her zaman Sena’ya da söylüyorum, hocanızın bunları yapması çok takdire şayan ve öğrencilerin katılımını da görüyorum. Atölyede tohum bankasının olması ya da doğaya dair herhangi bir şey olması da bence o güçten kaynaklanıyor.

   

 Yine az önce biraz bahsettiniz ama öğrencilere yaptırdığınız bu etkinliklerin sonucunda öğrencilerde fark ettiğiniz durumlar neler oldu? 

M:Özel eğitim alanında çalıştığım için, şunu söylemek istiyorum:  özel eğitimde değişimler, kazanımlar çok çabuk sürede olmuyor ya da çok net bir gözleme ulaşamayabiliyoruz bazen. Çok fazla tekrar yapmak gerekiyor. Kendi gözlemlerimden bahsetmek gerekirse, mesela biz palamut toplamaya gittiğimizde hem sonbahar mevsimini gözlemlemeyi hem de tohumların farklarını görmelerini amaçladım. Yaprakların neden sarardığını ve döküldüğünü, palamut tohumu ile başka tohumların farkını göstermeye çalıştım.

S: Ben de toplarken eşlik etmiştim ve o zaman toprak nemliydi. Yere düşen tohumlardan bazıları filizlenmişti ve onları toplatmadık. Çünkü bu sefer de doğal alandan koparmış oluyoruz. Bunları görmeleri de etkili olmuştur.

M: Sınıftan çıkan, doğada oynayan çocuğun daha mutlu olduğunu da fark ettim. Çocuklar ektikleri tohumların filizlendiğini de görüyorlar. Sağlam tohumlar ile birlikte bazı hasarlı tohumları da ekmelerini ve her tohumun aynı seviyede büyümediğini görmelerini istedim. Hatta belki aileler bile o tohumları, çocukları ile özdeşleştirerek her çocuğun aynı anda gelişmediğini görmüş oldular. Bu yüzden ben onları birer tohum gibi gördüm, nasıl her tohum farklı şartları seviyorsa, her çocuğa da farklı yaklaşmalıyız. Ailelerinden özellikle, bitkileri çocuklar kendileri sulamaları için rica ettim. Bu sayede sorumluluk bilinci de kazanmış oluyorlar ve bir süre sonra ben söylemeden sınıftaki bitkiyi sulamaya başladılar. Bazen de bir bitkiyi koparmak, zarar vermek istiyorlar ve ben de ‘Biri senin saçını çektiğinde nasıl canın acırsa, o yaprağı kopardığında onun da canı acıyor.’ gibi örnekler ile çocuğun, kendisini bitki ile daha fazla özdeşleştirmesini, duyarlılık kazanmasını ve empati yapmasını sağlamaya çalışıyorum. Bunlar bile önemli kazanımlar bence. Ve sonra velilerden de güzel geri dönüşler aldım. Günlük yaşamlarında da sorumluluk kazanmaları anlamında benim yaptırdıklarım yararlı olmuş.

   

Aslında bazen biz onlar gibi düşünmeliyiz, onları bizim gibi düşünmeye zorlamak yerine. Onlara böyle bir eğitim verilmesi gerektiğini düşündüğüm için de aslında Belgelik Ağaçları’nın doğaya olan katkısını gözlemleyerek bunu insan üzerinde yorumlamak bana çok cazip geldi.  Ağaca bakıyoruz mesela, rüzgar esiyor, yıkılacak kadar sallanıyor, bazen yaprakları dökülüyor ama ölmüyor, bir şekilde yaşıyor, sonra çiçek açıyor tekrardan. İnsan da böyle. Doğayı gözlemleyip kendimize yansıttığımız zaman birçok şey çıkıyor ortaya. Ben bu şekilde düşünerek başladım. Öğrencileri de öyle görmeye başladım. Bazen çalıştırıyorsun, öğretmeye çalışıyorsun, olmuyor ama sonra düşününce tohumun toprağı delmesi de uzun sürüyor, kardelen bile karları delip çıkıyor, o da bir şekilde öğrenecek, diyorum. Bunu velilere de söylüyorum. Bana da umut ve güç veriyor. Bu sadece ağaç ekip de onu yetiştirmek değil, doğayı gözlemleyerek kendi özümüze dönüş bence biraz. Özel eğitim, gerçekten sabır gerektiren bir süreç olduğu için ben çok benzetiyorum toprağa tohum ekmeye. Sonra ektiğim tohumun çıktını gördüğümdeki o mutluluk, öğrencim bir şey kazandığında ya da öğrendiğindeki mutluluk ile çok benzer. Ben biraz da bundan etkilendim. Bir de öğretmen olunca şöyle bir sorumluluk oldu bende, diyorum ki, çocuk 4 yıl sonra mezun olup gidecek, ama farklı yerlerde de hayat bulmalı bir şekilde. Bitkiyi yetiştirip bir fidan haline getiriyoruz ama onu artık doğal ortamına kavuşturmalıyız, o da öyle. Ben ona verebildiklerimi vereyim ki benden sonra da en iyi şekilde devam edebilsin ve meslektaşıma da bir umut olsun. Bunu da çok özdeşleştiriyorum ben.

S: Aslında Ders Belgeliği’nde toplanan tohumlara da ben çok benzetiyorum çünkü mesela Türkiye’nin farklı bölgelerinden tohumlar geliyor. Yani o topraktan geliyor ve bu toprakta yetişmeye devam ediyor. Çocuklar da böyle.

M:Geleceğe bir iz bırakmak dedik, bunu Ders Belgeliği yapıyor. Bunun için çok teşekkür ediyoruz. Küçük gibi görünen ama büyük etkisi olan eşsiz bir çaba. Hüseyin Avni Hoca, öğrencilerine tek tip bir eğitim verebilirdi, bildiklerini kendine de saklayabilirdi ya da sadece heykel çizdirebilirdi ama böyle bir oluşum içerisine girmesi ve size de ivme kazandırması gerçekten çok güzel, umarım karşılığını bulur.

 Teşekkür ederim, kendinizi bu konuda sorumlu hissettiğiniz ve söyleşiyi de kabul ettiğiniz için. Güzel bir sohbet oldu.

M: Ben teşekkür ederim.

Söyleşi: Zeynep Habiboğlu

Söyleşi Tarihi: 26 Mart 2022

Fotoğraflar: Zeynep Habiboğlu, Sena Nur Aydın

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.