İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Belgelik Ağaçları ile Tohumların Uluslararası Serüveni/Türkiye-Özbekistan

2019 yılında, Hüseyi Avni Öztopçu atölyesi “ders Belgeliği” öğrencilerinin yürüttüğü kollardan biri olan Belgelik Ağaçları’na ilk kez Özbekistan’dan badem, Afgan akasyası ve kayısı tohumları getirilmişti ve biz de atölyemize bu tohumları getiren 2020 mezunlarımızdan Zekeriya Ezelhan ile online bir söyleşi gerçekleştirdik. Hem Belgelik Ağaçları ile ilgili düşüncelerinden hem de tohumların Türkiye’ye getirilme sürecinden bahsetti.

 Öncelikle Ders Belgeliği ve Belgelik Ağaçları ile nasıl tanıştığından bahseder misin?

Belgelik Ağaçları sadece tohum ekmek, fidanlar yetiştirmek üzerine kurulmuş bir düşünce sistemi değil. Belgelik Ağaçları’nın amacı aynı zamanda doğa-sanat ilişkisi üzerine de düşünmeyi gerektiriyor. Benim zaten en çok hoşuma giden yanlarından biri de buydu. Yalnızca maddesel bir şey söz konusu değil burada, anlam bakımından da bizim aslında neden doğayla uğraşmamız gerektiğinin altını doldurup bize açıklayabilen bir kol Ders Belgeliği. Yunan döneminde nasıl ki, felsefenin temeli doğayı tanımakla başladıysa, doğa-sanat ilişkisi de kendi üslubumuzu oturtmakta kullanabileceğimiz bir rol/yöntem olabilir. Çünkü biz doğayı kendi gözümüzle görüp bunu yorumlama imkânına sahip insanlarız veya oradan ders çıkartabiliriz. Doğanın anlaşılmaya çalışılması birçok kültürde ve sanatçıda görülebiliyor. Ders Belgeliği de bize bunu hatırlatıp, felsefe edinmemizi sağladı.

Ben bu okulu kazanmadan önce Ders Belgeliği hakkında bilgi sahibiydim.  İkinci sınıfta seçmeli resim dersi alarak bu atölyeye dahil olduktan sonra da Belgelik Ağaçları dikkatimi çekti. Ben Özbekistan’da doğup büyüdüm ve doğup büyüdüğüm topraklarda tarım çok önemliydi. İnsanlar hala tarımla uğraşıp kendi besinlerini kendileri yetiştirirler. Büyüdüğüm bölge olan Fergana’da, Sovyetler döneminden kalma siteleşmiş binalar var ve bu binaların herkesin kullanabileceği birer bahçesi var. Ben orada büyüklerimle birlikte sürekli şeftali, dut, patlıcan, domates, kavun, salatalık  gibi şeyler yetiştirdim, bu şekilde hep doğanın içindeydim aslında. Türkiye’ye geldikten sonra bunun için çok fırsatım olmadı ama buna rağmen Bursa’da anneannemle birlikte ekim dikim işleri yapıyordum.

İşte ders Belgeliği kolları ile tanışınca dedim ki ben neden bu alanda çalışmayayım ki. Yani zaten bildiğimiz gibi bu atölyede herkesin her dönem toplam 5 fidan yetiştirme gibi sorumlulukları var. Belgelik ağaçları ile ilgili başka neler yapabiliriz diye düşünürken dışarıdaki öğrencilere de ulaşmak için tohum dağıtma etkinliği yapıldı. Eğitim sürecimde kurucu başkanlığını yaptığım Avangart Kulübü ile de arboretum gezileri yaparak Ders Belgeliği’ne katkı sağlamak istedik. (Palamut topladık, 5 kiloya yakın defne tohumu topladığımız oldu.)

Ondan iki sene sonra ben Özbekistan’a gitmeden önce Avni Hoca’ya da söz verdiğim gibi oradan tohumlar getirdim. Çünkü orada yetişen meyve ve sebzelerin tadını ben hala unutamıyorum. Gerçekten büyük bir fark var burada şehirlerde yediklerimizle. Ben de bundan dolayı, farklı bir coğrafyadan gelen ceviz, kayısı, badem gibi meyvelerin tohumlarını getirmeye karar verdim. Özbekistan’a gider gitmez de bu arayış içerisine girdim.

 Tohumları bulma ve getirme süreci nasıl oldu?

Ben Özbekistan’a çok yanlış bir zamanda gitmişim. Orada tohumlar Ekim-Kasım gibi ve sonra da Mart-Nisan gibi satışa çıkarılır. Ben de tam o iki dönemin arasında gittiğim için tohum bulmakta zorlandım açıkçası ama çok nadir bulunan Afgan Akasyası bile bulabildim. Çok heyecanlandım çünkü oradaki insanlar neden Türkiye’ye tohum götürdüğümü sordular, merak ettiler ve ben de Ders Belgeliği’nin neler yaptığını anlattığımda çok şaşırdılar ve beğendiler. Çünkü Türkiye’de bu kadar doğa sevgisi olduğunu düşünmüyorlardı ve ben de, biz gelecekteki öğretmenler olarak öğrencilerimize bu sevgiyi aşılamaya çalıştığımızı söyledim. Bu şekilde onlar da destek oldular. Ben hala onlardan tohum göndermelerini istiyorum.

Tohumlara ulaşmak için Taşkent’e kadar gittim. Orada büyük pazar yerleri kuruluyor. Semerkand ve Buhara gibi farklı illerden gelen meyvelerin tohumlarını topladım. Yani hem pazardan bulduğum hem de anneannemin yetiştirdiği bitkilerin tohumlarını getirdim.

Özbekistan’dan gelen, Sevgi Rodop’un yetiştirdiği badem

 

 

 

 

 

 

 

                                                                 Geldikten bir süre sonra getirdiğim bademlerden, Sevgi Rodop’un yetiştirdiği bademin çiçek açtığını gördüğümde çok mutlu oldum. Benim taa Özbekistan’dan,  4000 km öteden getirdiğim bir şeyin yetişip büyümesi beni çok mutlu etti.

Hala daha tohum arayışı içerisindeyim ve mezun olmama rağmen ders Belgeliği’nin bu misyonunu destekleyerek, bu yönde çalışmalarına katkı sağlamak için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Öğretmenlik yapacaksam da bu bilgi ve sorumluluğu öğrencilerime aktarmayı planlıyorum.

 Peki bu tohumların yetişme ortamı ile ilgili bir bilgin var mı? Coğrafyası vs…

Benim büyüdüğüm bölge vadi şeklinde ve bazı bölgelerde ciddi bir çeşitlilik olabiliyor. Yani tam verimlilikte çeşitli türlerin yetiştiği yerler var ve ben daha çok o bölgelerden tohumları almaya çalıştım. Bir de özellikle adaptasyon sürecini de düşünerek, getireceğim tohumların Türkiye’de yetişebilecek tohumlar olmasına dikkat ettim. Oranın koşulları aslında Türkiye’den çok farklı değil. Sadece Türkiye biraz daha nem oranı yüksek bir yer. Büyüklerim bu konuda bana çok yardımcı oldular.

Bu arada ben sadece orada tohum getirmedim; buradan giderken de oraya mandalina fidesi götürdüm. Zeytin… orada neredeyse hiç zeytin yok. Hatta götürdüğüm o fideler kocaman ağaçlar haline geldiler.  İncir ve üzüm de getirmek istiyordum ama zamanı değildi. Benim anneannem de yıllarca oradaki pazarda kendi yetiştirdiklerini sattı ve hala takas usulü bile söz konusu orada.

Orada eskiden görüp de şu an göremediğim çok şey var. Biraz daha modernleşme adı altında bunlar silinmeye başlıyor. Yaklaşık 20 yıl sonra orası da Türkiye gibi bir hal alabilir. Şu an önlem almak lazım, bizim farkındalık oluşturmamız lazım çünkü biz de modernleşme adı altında bu hale geldik.

Tohumları getirirken çok özenli paketledim. Avni hoca da şaşırdı. Hatta havaalanından geçerken paketlerin içinde tohum olduğuna inanmadılar. Çünkü hiç kimse, insanın bir tohuma bu kadar değer verebileceğini düşünmüyordu.

Başka ülkelere gidersem de oradan bulabileceğim ve getirebileceğim tohumları getirmeye devam edeceğim.

Yanlış hatırlamıyorsam, yakın zamanda Özbekistan’dan yine tohum getirme ihtimalin olduğunu söylemiştin.

Evet, bu röportaj için son görüşmemizden 3 gün sonra (röportaj aralıklı iki ayrı günde gerçekleşti), Özbekistan’dan sınıf arkadaşım beni aradı ve buraya geleceğini söyledi. O da benim yaşadığım şehirde yaşıyor ve dolayısıyla ailem ile de irtibat kurabilecek durumda, zaten önceden de tanışıyorlar. Ben de hemen ne zaman geleceğini sordum ve tohum istedim. Şu an havalimanında özellikle gıda ürünlerine daha fazla dikkat etmeye başladıkları için  “Sıkıntı olabilir ama yine de getirmeye çalışacağım” dedi. Ben de hemen babamı aradım, durumu anlattım ve hemen tohum bulman lazım dedim.  Ama bu sefer çok fazla getiremeyecekleri için birkaç tane de olsa, mümkünse hikayesi olan, daha özel bir tohum olsun istedim.  Babam, Rus İmparatorluğu döneminde, General Skabelev’ in Fergana’ ya getirdiği keçiboynuzu ağaçlarını hatırlattı. “Baba bana onlardan bulmalısın.” dedim.

O ağaçlar, Rus İmparatorluğu döneminde Orta Asya’da bazı bölgelere getiriliyor. O döneme yakın dönemlerde çınar ağaçları da ekiliyor o bölgelere. Fergana, vadi olduğu için özellikle ağaçlandırma ve yeniden yapılandırma gibi alanlarda kullanılıyor. Hatta o çınar ağaçları o kadar büyüyorlar ki, insanlara rahatsızlık veriyor çünkü hastalık yaratmaya başlıyordu. Sonrasında da, onların yerine yurtdışından palamutlar dikiliyor.  Bir bölgede çınar ağaçları belli bir sayıdan fazla olmamalı. İşte bu sebepten o dönemde şehir planlamasını iyi yapabilmek için Orta Asya’da bazı bölgeleri pilot bölge olarak kullanmışlar aslında.

Bahsi geçen tohum Gladiçya, Yabani keçiboynuzu (Gleditsia triacanthos)

 

Bahsi geçen Çınar ağaçları.

O dönemde getirilen keçiboynuzu ağaçları şu an çok büyüdü ve baharda çok güzel kokarlar. Sonbaharda da meyveleri dökülür ve dökülenleri de toplarlar. O yüzden babam da ilk başta “Nereden bulacağım ki?” dedi ama sonra “Senin için nerelere çıktım.” diye söylese de, birkaç tane de olsa sağ olsun buldu. Başkası olsa uğraşmazdı ve belki dalga geçerdi.

Bir de çok ufak ve sert olan bir kayısı çeşidi var, Qoqan’ dan gelmiş. Orası Özbekistan’ın tarım ile ünlü ve sanayileşmeden uzak kalmış bölgesi.

Çok özel ağaçlar bunlar, tarihi de çok özel. Hepsi şu an bende ve Belgelik Ağaçları’ na teslim etmek için bekliyorum.

 Son olarak yine yakın zamanda gelebilecek biri olursa, yeni tohumlar da getireceğim. Ayrıca yakın zamanda Rusya’dan tohum getirme ihtimalim var. Onun peşinden kovalıyorum, yakalarsam size de bilgi vereceğim.

Bu güzel sohbet için teşekkür ederim, güzel haberlerini bekliyoruz.

Rica ederim.

 

 Söyleşi ve düzenleme: Zeynep Habiboğlu

 Söyleşi tarihi: 4 Mart 2021

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.