İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Balkondan Sofraya Domates, Biber, Patlıcan…

On yıldır evinin balkonunda sebze yetiştiren resim öğretmeni Bekir Bolat ile balkon bahçeciliğini konuştuk.

Son yıllarda tüketim malzemelerine yapılan zamlarla beraber temel gıda ürünlerinin fiyatları da giderek artıyor. Öyle ki kış sebzelerinin fiyatı bile vatandaşın bütçesini zorlar hale geldi.Marketlerde satışa sunulan domatesin fiyatı 15, patlıcanın 20, biberin fiyatı ise 19 TL. Hal böyle olunca hem tarımda kimyasal ilaçların denetimsiz kullanımına yönelik endişeler hem artan fiyatlar nedeniyle özellikle büyük şehirlerdeki tüketiciler, gıda topluluklarından ve kooperatiflerden alışveriş yapmayı tercih eder hale geldi. Ancak başka bir çözüm yolu seçerek; evinin balkonunda, bahçesinde ya da terasında sebze yetiştirenler de var.  Faklı alternatiflerle gıda sorununa çözüm arayan biri de Bekir Bolat. 10 yıldır evinin balkonunda sebze yetiştiren Bolat, aynı zamanda atalık tohumları da ihtiyaç sahiplerine gönderiyor. Bolat ile alternatif gıda üretimini ve bunun için gerekli koşulların neler olduğunu konuştuk.

Öncelikle sizi tanıyabilir miyiz?

   Kendimi tanımlamakta zorlandığımı fark ettim. Ben, ne okuduğum okul ne de yaptığım mesleğim aslında. İçimden geçenler ve hayatımda olanlar farklı seyrediyor. Tabi ki hayatımdan memnunum ama ‘‘ileride güzel günler göreceğiz mi acaba?’’ Sorusu bende çok kritik. Küreği biraz daha derine daldırırsak eğer…Üniversiteye gidiyorum diye İstanbul’ a kazık çakanlardan sadece biriyim ben de.

İki yıl Üsküdar, on beş yıl Kadıköy tecrübesi olan bir Eskişehirliyim. Tarım memleketinde doğup büyümeme rağmen tarım ve hayvancılıkla ilişkim hiç olmadı. Çok ufak çaplı tecrübelerim vardı tabi ki ama büyük şehirdeki tezatlığı görünce, tarıma olan merakım ve inancım daha da büyüdü. İstanbul’ a Anadolu’ nun köşelerinden göçüp gelen milyonların hepsi gelmeden önce daha çok toprağa basıyordu. Şimdi durum malum. Çok derin ve sosyolojik bir konu aslında.

Ne zamandır sebze ekiyorsunuz ve tohumları dağıtıyorsunuz?

Sanırım on yılı geçti, ama bu on yıl içinde imkanlar çok da gelişmedi. Mesela bir bahçem yok hala. Benim gibi Anadolu’nun küçük bir ilçesinde, bahçeli evde büyümüş birinin duyacağı en büyük hasretlerden birisi toprakla buluşmaktır. Bu çok üzücü bir durum. Bu söylediğim özgürlüğü sadece yaşayan anlayabilir. Balkonlu evlerde çocukluğunu geçiren, sadece bayram tatillerinde babasının köyünü gören, gidince de İstanbul trafiğine takılmamak için bayramın ikinci günü ailesiyle yola çıkan birisi olmadım. Ben hep onlarlaydım. Sonrasında geride bıraktığım hayatın yerini kocaman bir İstanbul’un aldığını fark ettim. Herhalde çocukluğumdan yanıma aldığım anılardan birisi yeşil, diğeri de özgür olabilmek. Özgürlüğü de sanırım bitkilerde buldum.

Aslında bütün hikaye üniversitede başladı. Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Resim öğretmenliği mezunuyum, hiç öğretmenlik yapmadım o ayrı bir konu. Bölümümüzde Ders Belgeliği adında bir oluşumun Belgelik Ağaçları ekibindeydim.(*) Doğayı daha iyi tanımak, doğa-sanat ilişkisini anlamak ve öğretmen olarak gittiğimiz okullarda çocuklara sanatı ve doğayı sevdirmek adına bir alt yapı hazırlığıydı aslında. Bu ekipte tanıştığım dostum Volkan Yalazay (**) da bana ve benim sürecime katkılarını es geçemem. Tohumlarla olan münasebet oradan aldı yürüdü diyebiliriz. Şuna inancım sonsuz; insan içinden çok isteyerek neyi geçiriyorsa bir şekilde karşısına çıkıyor. Bunla alakalı onlarca örneğim var. Buradan da H. Avni Öztopçu hocama selam olsun.

Bunu nerede yapıyorsunuz ve hangi koşullarda?

Yeldeğirmeni’nde oturduğum zamanlar evimizin balkonunda başladım ilk olarak. Balkonda bitkilerle saatler geçiriyordum. Önceleri saksılarda yetiştirmeye başladım, sonrasında çoğaltmaya döndü iş. Çoğalttığım fideleri arkadaşlarıma ve isteyen herkese veriyordum. Sebze yetiştirmek isteyen ve imkanı olanlar sezon başı sorar oldu. Var mı bu sene domates? diye sorular gelince hoşuma da gitti tabi ki.

Tohum çimlendirmek için en güzel yöntem viyoller. Çiçekçilerde ve yapı marketlerde çok uyguna satılıyor. Viyoller çok yer kaplamadığı için fideleri derli toplu bir arada tutabiliyorsunuz. Ama konu fideyi büyütme ve mahsul alma olunca balkonda işler pek iyi gitmedi. Bunun nedeni aslında teknik sebepler.

   Son zamları nasıl değerlendiriyorsunuz, patlıcan ve biberin fahiş fiyatlara satılması ne anlama geliyor, bu fiyatlar normal mi?

Eskiden turfanda sözcüğünü çokça duyardık. Bahsi geçen ürünlerin turfanda olmadığını düşünerek fiyatların yüksek olduğunu düşünebiliriz. Temelinde başka sıkıntıların olduğunu artık görmek gerekiyor. Bir vatandaş ve tüketici olarak şunları sorguluyorum. Biz bu noktaya nasıl geldik? Tarım memleketi olan ülkemizde neden bu yokluğu çekiyoruz? Geçen senelerin unutamadığım bir haber vardı. Ülke nüfusunun %92’sinin şehir ve ilçelerde yaşadığını söylüyordu haber. Geriye kalan %8’i köy nüfusu olması başlı başına büyük bir problem değil mi bu ve sadece beni mi rahatsız ediyor? Ülkedeki nüfus dağılımı probleminin getireceği sorunların takibi yapılmıyor mu?

Eskiden köylü milletin efendisiydi, şimdi ülkede köylü kalmadı diyebiliriz. Asıl tarımı yapacak insanlar büyük şehirlerde uzmanı olmadığı işlerde çalışıp yaşam savaşı veriyor. Yerini de kimlerin aldığı malum. Hallerdeki düzenin de sorgulanması ve acilen çözüm bulunması gerekiyor. Köy mahsulü dediğimiz gerçekten organik ürünler şimdi raflarda uçuk fiyatlara pazarlanıyor. İnsanlık tarihi boyunca tarımın yerini hiç bir şey almamışken bizler neden tarımdan vazgeçtik anlamakta güçlük çekiyorum. Dünyanın geleceğinin tarımsız olamayacağını ön göremiyorsak doğa bize bunu ustaca öğretecektir.

Sizce şehirde yaşayanlar kendi sebzelerini üretebilirler mi? 

Şehirde yaşamın ne durumda olduğunu, zamanın nasıl geçtiğini ve ilgi alanlarımızın nerelere kaydığını hepimiz görebiliyoruz. Öncelikle bunu istemek lazım ve buna göre koşulları iyileştirmek gerekiyor. Nesiller giderek topraktan uzaklaşırken sonunun nereye varacağını bilemediğimiz sonuçlara gidiyoruz sanki. Özellikle çocuklar ebeveynleri veya öğretmenleri teşvik etmediği sürece doğadan çok teknolojiye yöneliyorlar. İstisnalar vardır elbette, fakat bir çocuğa toprağı anlatmak, ona evde tohumdan mahsule giden süreci deneyimletme çok önemli. O çocuk ileride tarım ve teknolojiyi birleştirirse zihninde zaten kurtulduk demektir.

Evde her sebze rahatlıkla üretilebilir diyemem, deneyimlerimle yaşadım gördüm bunu. Bazı sebzelerin farklı gereksinimleri var, eğer bu koşullar sağlanamıyorsa bir aileyi doyuracak kadar sebze yetiştirmek pek mümkün görünmüyor. Biber, marul, maydanoz, çilek, nane, roka, tere, çeri domates gibi bitkiler saksıda yetiştirmeye müsait. Ama patlıcan gibi derin köke ihtiyaç duyan bitkileri bahçelerde yetiştirmek daha doğru. Teras ya da iyi güneş gören büyük balkonlarda toprak kapasitesi yüksek olan saksılarda verim bir noktaya kadar alınabilir. Başarabilenler varsa ne mutlu. Bence en önemlisi çocukları ve diğer aile fertlerini bilgilendirmek ve ilgi alakalarını yüksek tutmak. Tarımdan gelen kadim bilgiler giderek yok oluyor, bunun toplum olarak önüne geçmeliyiz.

“İYİ GÜNEŞ ALMALI”

Bunun için gerekli koşullar neler?

Bir bitki kendi doğasında neye ihtiyaç duyuyorsa o koşulları sağlamak gerekiyor. Öncelikle iyi güneş alması şart. Saksılar herhangi bir toprakla değil, verimli güzel toprakla doldurulmalı, hatta doğal gübre desteği ve fazla gelen suyu tahliye edecek drenajı yapılmalı. Viyollerde çimlenen tohumlar yeterli boya ulaştığı zaman dikimi yapılır ve düzenli sulanır. Açan çiçeklerinin döllenmesi için rüzgara, arılara ve çeşitli böceklere ihtiyaç var, saksıları da onların kolay ulaşabileceği yerlerde konumlandırmak gerekiyor. Harika güneş gören kapalı bir balkonunuz varsa bitki yetişiyor ama açan çiçekler meyveye dönüşemiyor. Onuncu katın kapalı balkonun dansa ana toprağa yakın olan açık bir balkonu tercih ederim.Bu konuyla ilgili çeşitli web sitelerinde eğitici videolu uygulamalar var. Gerçekçi olanları takip etmek faydalı olabilir.

   Doğal ve sağlıklı gıda tüketimi ve üretimi için nasıl alternatifler yaratılabilir?

İşte asıl konuşulması gereken konu bu. Balkonlarımız müsait değil ve bahçelerimiz yoksa yerel yönetimlerin halka sunduğu sahici hobi-tarım bahçelerinin artması, bahçeli site ve apartmanların uygun köşeleri, hatta park, bahçe, koru ve okullarda kontrollü alanların yaratılması ileride gündeme gelecek gibi görünüyor. Buna şimdiden hazırlık yapmak gerektiğini düşünüyorum. İnsanoğlu marketlere ve pazarlara gebe kalmamalı, kendi ürününü üretebilmeli, üretemese bile bir gün ihtiyaç duyduğunda nasıl yapacağını bilmeli, kendini güncel tutmalı.Evlerinde hala çıkan bütün atıkları tek çöpte toplayan aileler var. Halbuki mutfak atıklarımızın bir çoğu organik atıktır ve kısa sürede toprakta geri dönüşüme uygundur. Organik atıkları kompost (***) yapmak bahçelerin verimi artırmak ve mevcut çöp hacmimizi azaltmak adına harika bir çözüm değil mi?

Son olarak, tabi ki hakiki tohuma kolay ulaşabilmek insanlara belki zor geliyor. Pazardan, marketten aldığımız meyve ve sebzelerin tohumlarına bu saatten sonra güvenemeyiz. Bu işi gönülden yapan STK’lar ve bireyler var. Bu kişilerin iletişimde olup tohum takaslarına girilmeli, ücretsiz gönderenlerden edinilmelidir. Edinilmekte kalmayıp tohumları çoğaltmak ve geleceğe taşımayı şart görüyorum.

 —

(*)  http://www.avnioztopcu.com/dersbelgeligi/agac/index.html

(**) https://taslibahce.wordpress.com

(***) Kompost, bitkisel ve hayvansal atıkların nemli-oksijenli ortamda bozunarak organik gübreye dönüşmesi olarak ifade edilebilir.

 

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.