İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Rehberlikten Sanata: Hasan Çevik

Rehberlik yaptıktan sonra,  2004 yılında, Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesinde eğitim almaya başlayan Hasan Çevik, lisans eğitimi sırasında resim, heykel, özgün baskı alanında kendini geliştirdi. Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümünde, Prof. Aydın Ayan atölyesinde yüksek lisans yaparken ayrıca, Yrd. Doç. İrfan Okan yönetimindeki Litografi ve Prof. Fuat Acaroğlu  yönetimindeki vitray atölyelerinde eğitim aldı. 2017 Yılında Prof. Aydın Ayan’ın danışmanlığında, Sanatta Yeterlik derecesini alırken beraberinde, Yrd. Doç Can Aytekin yönetiminde Gravür ve Prof. Hüsnü Koldaş yönetimindeki Fresk ve Mozaik atölyelerinde eğitim aldı. Eğitimin hayat boyu sürdüğünü düşünen Hasan Çevik’e rehberlikten bu güne, yaşadığı bu değişimi anlatmasını istedik,

Marmara Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü’ne girmeden önce sanat ile ilgileniyor muydunuz?

Dünyadaki, bütün çocuklar sanatla ilgilenirler; Worringer şöyle diyor: ”İnsan, sanatsal bir iç tepiye sahiptir, bilinçli ya da bilinçsiz.” İlk ve ortaokul yıllarımda en çok keyif aldığım dersler resim ve tarih dersleriydi. Akademik resim eğitimine kadar ‘sanat’la ilgilendiğimi söylemek zor fakat tabii ki resim çiziyordum ve hafta sonları, özel bir okulda resim kursuna gidiyordum.

Turizm bölümü mezunusunuz, ancak artık resim alanında akademisyensiniz. Peki, rehberlik ve sanattan başka alanlarda da uğraşlarınız var mı, varsa tüm bunlar birbirini besliyor mu?
Yaklaşık 16 yıldır rehberlik yapıyorum, büyük bir keyif alıyorum rehberlikten. Aslında bilinçli bir tercih sonucunda, rehberlik okumaya karar vermedim. Fakat akademik resim eğitimi almakla ilgili kuvvetli bir düşüncem de yoktu. Meslek lisesi mezunuyum, maalesef o zamanda liseler, üniversite eğitimine pek öğrenci veremeyen okullardı. Kendimi tanıma, kararlarımı verme sürecinde büyük oranda yalnızdım, bunun hem avantajlı, hem de dezavantajlı tarafları var. Sanat eğitiminin, kitabi tarafıyla ilgili bir çok şeyi, rehberlik mesleği sayesinde pratik etme, hayatımın önemli bir parçası haline getirme şansım oldu. Akademisyen duruşum, rehberlikten çok fazla besleniyor; konuşma, hitap etme, insanlara bir şeyi anlatma, okuma, araştırma, yorum yapabilme becerilerimin, gelişmesinde rehber olmam etkiliydi.

Sanat eğitimi almaya ne zaman, nasıl karar verdiniz?
Marmara Üniversitesi Rehberlik Bölümü, İngilizce hazırlık sınıfında okurken, 1995 senesinde bilinçli bir tercih sonucunda, karar verdim. Rehberlik bölümüne kayıt yaptırdığım yıl, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi ve Marmara Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi’nin sınavlarına katılmıştım. Fakat, herhangi bir hazırlık kursuna gitmiyordum, çabalayarak, emek vererek, kendi kendime hazırlandım. Serbest resimler yapıyordum, ustaların, ansiklopedilerden beğendiğim resimlerinin, guaj boyayla, küçük boyda kopyalarını yapmaya çalışırdım, bunlardan biri Cezanne’ın “Kırmızı Yelekli Çocuk” isimli resmidir. Tamamen el yordamıyla, resim yapmaya çalışıyordum. Tabii ki sınavlarda başarı başka türlü bir hazırlık ve beceri gerektiriyordu ve o zamanlar bu, bende pek yoktu. Rehberlik bölümüne kayıt yaptırdıktan sonra, Eğitim Fakültesindeki Resim-İş Bölümünü keşfettim. Sık sık bölüme gidip geliyordum, çok arkadaşım oldu. Hiçbir zaman öğretmen olmak gibi bir düşüncem olmadı, ama o zamanki bölümün enerjisi, atölyelerin yoğunluğu bana keyif vermişti ve burada resim okuyabilirim demiştim.

Resim Bölümü’ne hazırlanırken nasıl bir yol izlediniz?
Benim yolum, pek bir kendi başına, el yordamıyla ilerledi. Rehberlik bölümünde öğrenciyken, galiba iki yıl kadar hafta sonları, iki ressamın ders verdiği özel bir güzel sanatlar okulunun resim kursuna devam ettim, hobi amaçlı bir kurstu. Fakat çok yönlüydü, desen de çiziyorduk, resimlerin yağlı boya kopyalarını da yapıyorduk, Gombrich’in, ‘Sanatın Öyküsü” kitabını da okuyorduk ve zaman zaman Beyoğlu’ndaki, resim sergilerine gidiyorduk. Temel desen ve resim bilgim o kursta oluştu.

Sanat eğitimine başlama kararı aldığınızda çevreniz tepki verdi mi?
Bizim gibi, geleneksel değerlerini, düşünce kalıplarını geliştirmeye, dönüştürmeye pek meraklı olmayan toplumlarda sadece gençlerin değil, her insanın alacağı kararlarda, tercihlerde başta anne, baba olmak üzere akrabalar, komşular, mahalle bakkalı gibi kişiler kendilerini, can sıkıntısından ötürü, sorumlu hissederler… Sanatın en önemli gelişim topraklarından olan Anadolu-muzun insanları maalesef büyük oranda sanatla olan bağını yitirmişler diye düşünüyorum. Ben de çok şiddetli olmamak üzere ailemden bir tepki aldım, çünkü okuduğum bir bölüm vardı ve bunun için de bir masraf yapılmıştı, kendi açılarından haklıydılar. Hiç bir kararıma engel olmadılar, belki içlerine sinmedi fakat ben de kararlıydım.

Hayatınızı turizm ile yönlendiren ve bir meslek sahibi olmuşken seni sanat alanına çeken ne oldu?
Rehberlik, hayatımı, yaşam biçimimi oluşturan keyifli parçalardan sadece bir tanesidir. Hayat, tek bir yönde gelişen bir şey değildir, olmamalıdır da. Rehberlik eğitimi alırken, hafta sonları da resim kursuna gidiyordum, yağlı boya ile ilk tanışmam o kursta olmuştu, resim sergilerine giderdik, önemli ustalarla tanışma şansım oldu o süreçte. Rehberlik yaparken de sanatın, kültürün tam merkezindeyim. İkisi birbirini çok iyi besler, tabii ki yorar da…

Turizm bölümünü seçmeniz bilinçli bir seçim miydi, neden bu yönde bir seçim yaptınız?
Hayır değildi, fakat bölüme girdikten yaklaşık iki sene sonra kendi adıma, çok doğru bir tercih yaptığımı fark ettim. Zaten 12-13 yaşından itibaren elimde kitaplarla, Ayasofya’yı, Topkapı’yı defalarca ziyarete giderdim. Kadıköy’ün, Beyoğlu’nun, Eminönü’nün sokaklarını erken yaşlardan itibaren bir başıma gezerdim. Bir de yazları, Almanya’dan kuzenler gelir, onları gezdirirdim, bir şey anlatmazdım ama, birçok yeri bildiğimden onları istedikleri yere götürürdüm. Mesleğe başladıktan sonra fark ettiğim, aslında çocukken başlamışım rehberliğe. Rehberlik bölümüne girmeden önce, resim okumayı istiyordum, fakat tam olarak ne yapacağımı da bilmiyordum. Konuşkan, derdini anlatabilen biri değildim, bu yüzden kimseden tavsiye alamadım. Birçok şeyi tecrübe ederek öğrendim ve kendi hayat akışıma inandım.

Sanat eğitimine başlamadan öncesi, eğitim süreci veya mezuniyet sonrasını değerlendirecek olursak hangi dönem sizin için bir devrim niteliği taşır?
İnsanın yasadigi, tecrübe ettigi her şey, eğer farkında olabilirsek önemli aşamalardır, hepsi birbirini besler.

Bu aşamaya gelene kadar yaşadığınız zorluklar ve yaptığınız fedakarlıklar nelerdir?
Güzel bir söz var, ”Hayat, tercih ettiğimiz şeylerden ibarettir.” Bir şeyi tercih ederken bir başka şeyden vazgeçeriz. Tercih ettiğimiz ya da vazgeçtiğimiz şeylerden hangilerinin bizim için daha iyi olduğunu tecrübe etmeden bilemeyiz. Kararlarımız bize aitse zorluklar zor gibi gelmez, fedakarlık pişman etmez. En büyük zorluk ve fedakarlık, kendini disipline etmektir diye düşünüyorum.

MSGÜ Tophane-i Amire Kültür Sanat Merkezinde, “Taş ve Zaman” isimli ilk solo serginizi açtınız. Bize, bu sergiden bahseder misiniz? Neden bu ismi tercih ettiniz? Bundan başka sergileriniz var mıdır?
“Taş ve Zaman” yaşamımın önemli bir bölümünü oluşturan Kapadokya’nın bendeki görsel, duyusal yansıması olarak şekillenmiş bir sergiydi. Mayalanma süreci yaklaşık on altı yıl sürmüştür; küçük karalamalarla, desenlerle gelişen süreç, bir noktada tuvale geçip boyanın diline gelmiştir. Tabii ben böyle bir sergi yapacağıma bir kaç yıl önce karar vermiştim. Yaşanan doğanın sanatçılar üzerinde belirleyici etkileri olduğunu düşünüyorum. Toplamda 23 parça resimden oluşan bir sergiydi; karakalem desenler, büyük tuvaller üzerine söğüt füzen desenler, tuval ve karton üzerine yağlıboya resimler vardı. Bütünüyle “Taş’a” bağlı, adeta Cezanne’nin Kübizmi’ni çağrıştıran olağanüstü bir coğrafyanın, benim ‘zaman’ımdaki dışavurumuydu. Bu benim ilk solo sergimdi. Çok sayıda yarışmalı, yarışmasız resim sergilerine de katıldım.

Sergileriniz birbirine eklentili midir yoksa birbirinden başka ifadeler mi taşır?
Resimle kişiliğimiz kardeş gibidir, ya da olmalıdır; tema, konu, malzeme değişebilir ama öz aynıdır ya da aynı olmalıdır diye düşünüyorum. Bu bağlamda resimlerim geçmişten bugüne birbiriyle bazen uzak, bazen yakın ilişkiler taşırlar.

Sanatçı olmakla sanatçı bir öğretmen olmak arasında ne gibi farklar olduğunu düşünüyorsunuz? Sanatçı ve öğretmen kavramları size ne ifade eder?
Sanatın çok başarılı icracısı olabilirsiniz fakat bunu birilerine anlatmak, öğretmenlik yapmak çok farklı meziyetler gerektirir. İkisini biraraya getirmek hiç kolay değil, birinden biri aksayabilir. Türkiyede çok önemli bir ressam hoca kuşağı vardı, ben de onların bazılarını Eğitim Fakültesi’nde ve Akademi’de (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi’nde) tanıdım, öğrencileri oldum. Sanatçı olmak da öğretmen olmak da her işte olduğu gibi belirli kabiliyetler gerektirir. Öğretmenlik eğitimi almak bizi öğretmen yapmaya yetmez; resim yapmak da bizi ressam veya sanatçı yapmaz. Sanatçı olmak da öğretmen olmak da öncelikle düzenli çalışmayı, entellektüel birikimi ve bir üslup sahibi olmayı gerektirir.

Eğitim fakültesinde okumanın faydalarını ya da zararlarını gördünüz mü?
Zararını görmedim. Bir dönem hayıflanmıştım, keşke yetenek sınavı hazırlık kursuna gidip Akademi’ye gitseydim diye düşünüyordum, çünkü öğretmen olmak diye bir düşüncem hiç yoktu. İyi bir desenim de yoktu ve acele ediyordum, nihayetinde yedek listeden Eğitim Fakültesi’ne girdim. Bölümün formasyon tarafını çok göz önüne almamıştım, çok daha fazla atölye dersi umuyordum. Sadece resim eğitimi almak istiyordum. Fakat sonra şunu farkettim nerede olduğun değil ne yapacağın, var olan imkanları nasıl kullandığın önemli. Eğitim fakültesinde çok önemli, başarılı ressam hocalarım oldu, hem resim sanatının temel çizim değerlerini, kavramlarını öğrenip hem öğrendiğimizi nasıl anlatacağımızı pratik ettik; yani resim öğretmenliğini… Sonrasında Akademi’nin Resim Bölümü Yüksek Lisansı’nı kazandığımda Eğitim Fakültesi’ndeki resim eğitiminin Akademi’den çok da aşağı kalır bir yanı olmadığını hatta bazı açılardan daha önde olduğunu gördüm.

Hüseyin Avni Öztopçu’nun atölyesinde sağladığınız kazanımları bize biraz anlatır mısınız?
Biz, desen dersi için Avni hocanın atölyesine gelirdik. Burası derdi olan bir yerdi; resimle, insanla, doğayla, bilgiyle yani hayatla… “Mesleğinin hakiki adamları, kadınları olmak” sözü desen atölyesinin şiarı gibiydi. Evet hepimizde az ya da çok ressam olma isteği vardı, çoğumuz belki öğretmen olacaktı fakat o atölyede bunun bir önemi yoktu; mühim olan resmin de, öğretmenliğin de hakkını verebilmek hedefinde olan kişisel bir yetkinlik çabasıydı. Bu anlayışın o atölyeye yolu düşen öğrencilerin hayatında fark yarattığını düşünüyorum.

Kendi sanatınızın felsefi arka planından bahseder misiniz?
Benim için bunu cevaplamak çok zor, resimde arayışım hala devam ediyor.

ders BELGELİĞİ’nde aktif zaman geçirdiniz, ders BELGELİĞİ’nin hayatınıza kattıklarını paylaşır mısınız?
ders BELGELİĞİ bir imeceydi. Arkadaşlarımla beraber, hepimiz için birşeyler yapmaya çalıştık. Şimdi o arkadaşların her biri, belki memleketin bir yerinde resim öğretmeni, belki de başka alanlarda çalışıyorlar. Eminim ki yaptığımız o gezileri hatırlıyorlar ve ders BELGELİĞİ’nin tüm alanlarında kazandırılmaya çalışılan tecrübeleri de işlerinde, sosyal hayatlarında yaşıyorlar. ders BELGELİĞİ’nin benim hayatıma ne kattığını sorarsanız; mesleğinin, yaşamının, insan olmanın hakkını vermeye çalışma yolunda unutulmaz bir lezzet kattı.

Bugüne kadar gerçekleştiremediğiniz bir hayaliniz var mı ? Bu hayallerinizden bahseder misiniz?
Hayal adı üzerinde olmayacak bir şeydir, bir ütopyadır, tersi olabilir ama kendisi olmaz. Hepimizin bir yaşam akışı var, doğduğumuz andan itibaren aile ile şekillenmeye başlıyoruz, yani biriktiriyoruz ve bu birikimleri uygun şartlar oluşunca kullanıyoruz. Bahsettiğiniz manada bir hayalim olmadı. Yola çıktım, yol hala devam ediyor…

Sanat öğrencilerine neler tavsiye edersiniz?
”Sanat”ın her dalı, biraz münzevilik gerektiriyor, çünkü kendinizle bir derdiniz oluyor. Bu dert, yüzleşmesi kolay olmayan bir dert… Yüzleşebildiğiniz oranda yaratırsınız ya da üretebilirsiniz. Bir başınalığı ve disiplinli çalışmayı göze alıyorsak sanat yapabilme şansımız olabilir. Diğer türlü sadece belli bir konuda el becerisi olan kadın ve erkekler oluruz.

Sanatta Yeterlik aldınız. Peki bundan sonraki projeleriniz nelerdir?
Evet Mimar Sinan Üniversitesi Resim Bölümü’nde ‘Sanatta Yeterliği’ aldım. Şuan yeni bir solo sergi hazırlığındayım. Rehberlik hayatım da devam edecek.

 

Hazırlayanlar: Senem Akyüz, Leyla Soyer Mengüç, Ayşegül Kavak
Düzenleyen: Ayşegül Kavak

Yazar

Ayşegül Kavak

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.