İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

22. BELGELİK Sergisi Hakkında Mezunumuz Fırat Duman ile Söyleşi

Zülal: 22. Belgelik Sergisini bir ders belgeliği mezunu olarak kendi döneminizdeki sergiyle kıyaslayacak olursanız yapılan işler ile ilgili bir yorumda bulunabilir misiniz?

Fırat: Öncelikle ders belgeliğinde işler nasıl ortaya çıkıyor önce onu konuşmamız gerekiyor. 1. sınıftan itibaren belirli konular vardır ve bu konular üzerine sürekli devam eden bir eskiz süreci başlar. Bu eskizler bütün yönleri ile konuşulur, tartışılır en son tuvale geçilir. Gerçek iş o zaman son buluyor gibi gelse de asla son bulmaz, bu bir arayış sürecidir. Eski belgelik sergileri konusunda ise sanırım daha çok beğeniyorum. Çünkü; kendi dönemimden önceki belgelik sergileri de böyleydi, artık arayış işlerinden çok, kendini bulmuş çalışmalar vardı ve bu çalışmalar çok daha fazlaydı. Biz tam 4. Sınıf olduğumuz dönemde araya pandemi girdi ve süreç ilerleyemedi, herkes dağıldı, konuşmalar azaldı. Bizim dönemimizde de çoğu arayış sürecinde olan çalışmalardı. Bizden sonraki 22. Belgelik sergisinde de arayış işleri görüyorum ama yine de kendini bulmuş, tamamlanmış işlere de rastlıyoruz. Ben genel olarak sergiyi beğendiğimi söyleyebilirim ama yine de eski sergiler biraz daha iyiydi sanırım.

Zülal: Tam olarak ne tarafı daha iyiydi? Çalışmalar tamamlanmış mıydı?

Fırat: Hayır, demek istediğim çalışmaların bitmiş olması değil. Her çalışma tamamlanmış şu an. Ama bu bir konu bazında, insanların dertleri bazında, bir dert ve problem üzerine çok fazla yoğunlaşıp, okuma ve araştırma yapıp, bunun peşinden gidip bu arayışı sürdürmek başka, bir işi birkaç kez yapıp onu sergilemek başka. Yani o iş de tamam bu iş de tamam ama sanırım eski belgelik sergilerindeki işler bir sürecin sonu iken bizim dönemimizde olduğu gibi buradaki bazı çalışmalar da süreç çalışması. Bu bir saygısızlık değil asla. Zaten bu arayışın asla bitmediğini düşünüyorum. Bu bir sergiyle bitmez, kendimizi tamamlayamıyoruz, sürekli yeni şeyler çıkıp devam ediyor. Üretim süreci ve okuma süreci bu yüzden hep devam etmeli. Sergiyi beğendiğimi de bir kez daha belirteyim. Takdir ettiğim bir başka konu ise, depremden sonra hibrit eğitim oldu, online eğitime dönüldü gibi bunca olaydan sonra bile bu kadar güzel işlerin çıkması gerçekten çok iyi.

Zülal: Bu sergide, diğer sergilerden farklı olarak video sanatı ve fotoğraf baskı gibi çalışmalar da var. Sadece tuval ve taslaklar üzerine kurulmuş bir sergi değil. Bunun hakkında bir düşüncen var mı?

Fırat: Bu çok güzel bir şey çünkü; başka duyu alanlarına da hitap edebiliyor. Belki gelecekte belgelik sergileri kavramsal sanatı da daha çok barındırabilir ve daha fazla zenginleştiğini düşünüyorum.

Zülal: Sergide senin ayrıca ilgini çeken bir eser oldu mu? Olduysa hangi eserden etkilendin?

Fırat: 4. Sınıflardan Nursena Cinpolat’ın çalışmasının yapılış sürecini de paylaşımlardan gördüğüm için o çalışma daha çok ilgimi çekti. Bu çalışmada her iş kendi içinde dolaşımlarıyla, ritmiyle bir birlik sağlıyor. Bunlar bütün olarak da bir birlik içinde. Sadece iki üç renkle yapılan bir birliğin güzelliğini görüyoruz. Kendisini tebrik ediyorum.

Zülal: Teşekkür ederiz. Ders belgeliğinden mezun olmuş olmak ve belgelik sergisine katılmak senin hayatına ne gibi katkılar sağladı?

Fırat: Ben daha önce yaptığım işlere çok daha romantik bir şekilde yaklaşıyordum. Her şeye karşı bir güzellik kaygısı içindeydim ama bu atölyede okuduktan sonra her şeyin aslında bir süreç sonrası geliştiğini ve artık yeni dertler çerçevesinde bunların yapıldığını gördüm. Yani direkt tuval aşamasına geçmek yerine, onu araştırıp çok fazla karakalem ve renk eskizlerini bir disiplin ile yaptıktan sonra yavaş yavaş her şeyin bulunduğunu anladım. Bu disiplinden sonra ürünün çıktığını, çıkmasından sonra ise sürecin bitmediğini ve sürekli dönüşen bir sistem olduğunu gördüm. Bu disiplini halen korumaya çalışıyorum. Benim hayatıma kattığı en güzel şey bu disiplin oldu. Bir resim yapmaya çalışacağım zaman asla tuvali direkt önüme koyup yapmıyorum çok defa deniyorum, küçük eskizler alıyorum ve ciddi bir şekilde çalışıyorum. En son tuvale geçiyorum. Bu eskiden böyle değildi mesela. Öncesinde çok belirsizlik vardı, ki bunu çoğu kişide görebiliyorum. Bir sanat yapabilmek için direkt soyuttan da başlayabiliyorlar. Oysaki bu işin ilk başta bir temeli olmalıdır. Temelden sonra ise bir bina yapılır, binadan sonra ise istediğin rengi boyamaya geçebilirsin. Ama daha temel yokken boyayı düşünemezsin. Burada direkt boyaya başlama ve soyuta girme heyecanı görüyorum. Benim de böyle duygularım vardı ve bu duyguların bittiğini düşünüyorum, bu da güzel bir şey tabii.

Yasemin: İşlerine eskiden romantik yaklaştığından bahsettin, bunu renkler ve hemen soyuta başlama anlamında mı ifade ettin?

Fırat: Evet kesinlikle. Yeni sanatçılar heyecan ile hemen soyut yapma, deforme etme ve parçalama derdine girebiliyor ama eski sanatçıların bunu yapana kadar çok uzun süreçler geçirdiğini görüyoruz. Öğrenciler de bazen bu süreci yaşamadan direkt sonuç odaklı olabiliyorlar.

Yağmur: Peki senin Avni Hoca’nın atölyesinde en zorlandığın süreç neydi? Bu konuda bizlere verebileceğin tavsiye ne olabilir?

Fırat: Herkesin hayata bir bakışı vardır. Hepimiz hayattaki farklı problemleri kendimize çekeriz. Bazılarımız, hayatın artık samimiyetsizliğinden yakınır. Ben mesela bu konuda yakındığım için bir yola girdim. Hepimizin hayata karşı farklı dertleri var, bu dertleri bir yerde resimlerimize aktarmak zorundayız. Ancak ne zaman, 1. sınıfta mı bu aktarıma başlamalıyız? Hayır. İlk başta öğrenmek ve çalışmalar yapmak zorundayız. Sonrasında zamanla artık bir şeyleri yaptığımız resimlere yansıtmak durumundayız. Bu da bir süreci içeriyor. Bahsettiğim hayata karşı çıkan problemimiz de bir anda ortaya çıkan bir şey değil. Bu bir yerde kendini gösteriyor. Biz bu hayatta neyden yakınıyoruz? Ben insanın akışkan ve en doğal tarafının zamanla toplum hayatına yenik düşüp katı hale bürünmesini konu almıştım. Bu da benim resmimde katı şekiller ve akışkanlar olarak yerini gösterdi. Dert edinme hali ya da konusu bir şekilde çıkıyor, siz sadece yapmaya ve üzerine konuşmaya devam edin. Size verebileceğim en güzel tavsiyem budur çünkü bazen bir şeyleri kendimiz düşünüp bulamayabiliyoruz. Ama başkalarıyla konuştuktan sonra daha iyi görebiliyoruz. Ben bu konuşmalar zamanında bir mezarlık resmi yapmıştım. Mezarlığın keskin mermerleri var iken bir yandan da ağaçların kıvrak ve sınırlara uymayan bir yapısı vardı. Bunlar iç içe duruyordu, akışkanlar ve katılar da böylece doğmuş oldu. Ondan sonra yeni fikirler, yeni konuşmalar üst üste bindi ve bu problemin insana mal edilişi konuşuldu. Yani bu şekilde ortaya çıkıyor. Her şeyi konuşmaktan, en küçük eskiz hakkında bile yorum yapmaktan sıkılmayın bu da bir diğer tavsiyemdir.

Yağmur: Bir de dert ve sıkıntıdan bahsettin. İnsanların samimiyetini yansıtabilmesi için arayacağı etken dert ve sıkıntı mıdır? Resimlerde bir yerden sonra bunu göstermemiz, samimiyetimizi gösterme anlamında mı önemlidir?

Fırat: Yok, o konu sadece benim yakındığım bir şeydi. Sizin başka yakındığınız şeyler olabilir resimlerde. Topluma ve sanata karşı bakışınız farklı olabilir ve bunu farklı yansıtmak isteyebilirsiniz. Sadece bu samimiyet katı şekiller ve akışkanlar konusu benim o zamanlar çok düşündüğüm bir şeydi ve bunu biraz daha irdeleyince konuyla beraber ortaya çıktı zaten. Çok çalışma yaptıktan sonra fark edeceksiniz ki, aslında sizin hayat görüşünüz resimlerinize yansıyormuş da siz bunun belki de farkında değilmişsiniz. Çünkü bir sürü resim yapıyorsunuz ve çoğu birbirine benziyor. Mesela çok keskin resimler yapıyorsunuz ve neden çok keskin olduğuyla alakalı ya da neden bu renkleri karıştırıyorum konusunda sorular sormaya başlıyorsunuz. Belki de çalışmalarınızın öyle olmasının sebebi, fikirlerin net olmasını sevdiğinizden kaynaklı bir durum olabilir. Bu da ürettikleriniz hakkındaki konuşma esnasında ortaya çıkan bir şey, bunu da daha sonra hayata yansıtıyorsunuz. Ben mesela hayatta da net fikirleri seviyorum, birbirine karışmış, neyin ne olduğu belli olmayan fikirleri sevmiyorum diyebiliyorsunuz. Resimde, yaptığımız resimler hakkında konuşulması, tartışılması bu yüzden önemli. Fikirler ve insanlar birbirini besler, tek başına yapabileceğiniz bir şey değil, bu şekilde cevaplayabilirim.

Zülal: Bu sergimiz aslında önceki sergilere göre eskizleri bol bir sergi oldu. Neredeyse tuvallerle eşdeğer oranda olduğunu düşünüyorum.

Fırat: Bizde de öyleydi 🙂

Zülal: Eski mezunlar aralarında önce tuval yarışı yapıp en fazla bitmiş işe ulaşmaya çalıştıklarını sonra eskizlere odaklandıklarını söylemişlerdi. Bu sergi için de daha çok eskiz üzerine kurulmuş diye bir eleştiri geldi sen bu konuda ne düşünüyorsun?

Fırat: Ben de aynı eleştiriyi az önce yineledim. Aslında böyle bir eleştiri var evet ama bu kötü işler demek değil. Eskizler olabilir, ben de zaten arayış süreci içinde olan çalışmaların daha ağırlıkta olduğunu söyledim. Eminim ki bu sergiden sonra o arayışlar çok daha pekişip, belki de bir sonraki ders belgeliği sergilerine daha tok bir şekilde gelecektir. Hiçbiri asla kötü işler değil. Bizim dönemdeki sergimiz pandemiye uğradı, onun eksikliğini çok hissettik ama inşallah bir gün yine aynı toklukta sergiler görebiliriz.

Yağmur: Sergide bitmiş çalışmaları mı daha çok beğendin yoksa arayış içerisinde olan, eskiz tadında çalışmalardan da beğendiklerin oldu mu?

Fırat: Aslında bitmiş çalışma da eskiz de beğenilebilir. İkisinde de bir fikir vardır. Ancak fikrimce bitmiş çalışmaların ifade gücünün daha iyi olduğunu gördüm, eskizler de gerçekten hiç fena değildi.

Zülal: Sonuçtan çok sürece önem veren bir atölyedeyiz, o yüzden bu süreci görmek bence bizler için daha faydalı oluyor.

Fırat: Evet, süreç aşaması hiç bitmiyor ve bitmemesi de gerekiyor. O yüzden süreç aşamasında olmaları tabii ki güzel. Bizim dönemimizde de vardı bu tatta işler. Mesela benim geçen sene bitmiş diye sergiye konulan işlerimi ben bu sene kendim için bir arayış süreciymiş diyorum. Şu anda yeni işlerim var ama muhtemelen bunlar da bir sonraki sene geçmişin arayış işleri olarak kalacak. Bu hiç bitmedi, bitmeyecek. Süreç güzeldir, resimler üzerine konuşmak sürekli geliştirir ve pekiştirir.

Yasemin: Buradaki eğitim sürecinde o heyecanın ve sabrın dengelenmesi ne zaman, kaçıncı sınıfta gerçekleşiyor?

Fırat: Aslında 1. sınıfta bu heyecan çok fazla olabiliyor. Atölyede olan bitmiş çalışmalara bakıyoruz ve oraya bir işimiz asılsın istiyoruz ki ilk başlarda ben de çok istemiştim. Her yaptığım resmi beğenilsin düşüncesiyle çalışmıştım. Sonrasında fark ettim ki bu aslında böyle ilerlemiyor, bir şekilde konular çerçevesinde ilerliyoruz ve sonrasında serbest çalışma denilen, herkesin kendi fikrini özgürce yansıtabildiği konular geliyor. O konular da genel konulardan çok da fazla ayrışmıyor çünkü istesek de istemesek de bir şekilde oranın yansımasını alıyoruz. Serbest çalışma konusunda artık daha özgür işler yaptığımızı görüyoruz. İşte o zaman kendimizi ve yolumuzu en iyi yansıttığımız işler yavaş yavaş ortaya çıkmaya başlıyor. Bu işin ana patlama noktası 3. sınıfın sonlarıyla 4. sınıfın başlarında oluyor. Zaten 1. sınıftan itibaren sanat dönemlerini sırasıyla konuşmaya başlıyoruz ve 4. sınıfta patlama dönemi dediğimiz yerde de artık kendimizi bulmaya başlıyoruz.

Yasemin: O zaman 3. sınıfın sonu 4. sınıfın başında aslında kendi kaynağımıza dönüyoruz.

Fırat: Aynen öyle. O yüzden 1 ve 2. sınıfta bu sabrı gösterebilmek çok önemli. Ben gösterememiştim. Mesela nasıl ki direkt barok dönemi doğmamışsa, nasıl ki her dönem birbirinden etkilenerek ve fikirler üst üste binerek yeni dönemler doğuyorsa biz de bu şekilde ilerlemeliyiz.

Zülal: Ben de hemen soyuta doğru ilerlemek istiyorum o yüzden kolajlara ağırlık vermeye başladım ki kendimi bulma arayışları içine girebileyim.

Fırat: Kolaj bu anlamda çok çok etkilidir. Resmin yanında bence kolaj yapmaya devam edin çünkü kolaj, resmi çok besleyen bir şey. Kolajda çok daha fazla dolaşım basamağı, renklerin iç içe geçişi, ritimler, his alanları, aktif-pasifler vardır. Bunlar çok daha kendini gösteren düzeyde olduğu için resme çok faydalı olabiliyor. Bir müddet kolaj yaptıktan sonra, resimlerinizde dolaşımı artık gözünüz yapmaya başlıyor. Bu yüzden çok önemli.

Yasemin: Bir yandan sakince kendimizi kolajda bulmaya çalışırken bütün süreçleri o esnada geçirmek gerekiyor sanki.

Fırat: Ben uzun bir dönem kolajdan ayrı kaldım. İtalya sergisi için kolaj yapmamız gerekti ve bunun için eski atölye arkadaşlarımla konuştuk ve ne kadar faydalı olduğunu gördük. Her şey birbirini besledi ve resim konularını da hatırlamak için çok güzel küçük etütler oluştu.

Zülal, Yağmur, Yasemin: Katıldığın için çok teşekkür ederiz. Çalışmaların için başarılar diliyoruz.

Fırat: Ben de çok teşekkür ederim, umarım belgelik sergileri açısından çok güzel gelişimler olur, dileğim bu yönde.

Söyleşi Yapanlar: Yağmur Yılmaz, Yasemin Coşkan, Zülal Dicle Cengiz

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.