İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

“Doğanın da bizden beklentileri vardır, doğaya karşı sorumluluklarımız var.”

Murat Açış, Marmara Üniversitesi Resim-İş Öğretmenliği Bölümü’nden 2018 yılında mezun oldu. 2019 yılında Mardin Savur Pınardere Orta Okulu’nda öğretmenlik yapmaya başladı. Okul döneminde H. Avni Öztopçu atölyesinde resim ve desen eğitimi aldı. Burada ders BELGELİĞİ çalışmalarını takip etti, zaman zaman bu çalışmalarda yer aldı. Belgelik Ağaçları Kolu’nun faaliyetlerini sürdürme isteğiyle görev yaptığı okulda tohum toplama ve fidan yetiştirme çalışmaları başlattı. Murat Açış’la ders BELGELİĞİ ile tanıştığı dönemden başlayarak, öğretmenlik yaptığı okulda yürüttüğü doğa çalışmalarının başlangıç hikâyesini konuştuk.

ders BELGELİĞİ‘nde hangi çalışmalara katıldın?

ders BELGELİĞİ atölyesinde bulunduğum sürede gözlem yapar, yapılanları takip eder ve bunların benim hayatımın neresinde yer alacağını zaman zaman düşünürdüm. Bu atölyede gözlemlediğim faaliyetlerde yer aldım, içinde kendi çalışmalarımın da bulunduğu çeşitli sergi hazırlıklarına katıldım. Atölyede konuşulan konuların içerisinde her zaman yer almasam da mutlaka konuşulanları dinlerdim. Kendi yaptığım çalışmaları düşünür, konuşulanları kendi çalışmalarımla ilişkilendirirdim ve çalışmalarımda bunların ne gibi karşılıkları olduğunu kendi içimde sorgulardım. Bunların dışında her yıl 19 Mayıs’ta Özgürlük Parkı’na ve 23 Nisan’da Maçka Parkı’na düzenlenen desen günlerine katıldım. Atatürk Arboretumu’na düzenlenen gezide ise tohum toplama çalışmalarında bulundum. Atölyede bulunduğum dönemde bahçede yetiştirdiğimiz tohumları sulama gibi faaliyetlerde yer aldım. Mezun olana kadar atölyeye girip çıktım, çalışmalarla ilgili yorumları, değerlendirmeleri dinledim, kimi zaman kendim de yorumlarımı kendi bakış açımla aktarmaya çalıştım.

ders BELGELİĞİ çalışmalarının sana ne gibi katkıları oldu?

Ders BELGELİĞİ’nin, benim yaptığım her işi düşünerek, anlayarak ve sorgulayarak yapmamı sağladığını düşünüyorum. Aynı zamanda bana her zaman bir şeyler üretme bilincini kazandırdı. Daha önceleri resim eğitimi aldığım dönemde gördüklerimi en iyi şekilde aktarmak, yani benzetmek için çalışıyordum. Atölyede bu düşünceden sıyrılmaya başladım. Resim yaparken hangi elemanı neden tercih ettiğimi, neden resmimde kullanmak istediğimi düşünmeye başladım. Avni Öztopçu hocamızın hazırladığı 95/96 Notları’nı ve H. Wölfflin’in “Sanat Tarihinin Temel Kavramları” kitabını okuduktan sonra, resmin bir de düşünsel boyutunu hesaba katmam gerektiğini düşündüm. Biz resim çizerek elimizi geliştiririz, okuyarak ise zihnimizi geliştiririz. Bence bunları sentezleyerek kendi sanat anlayışımızı ortaya çıkarabilme yoluna gidebiliriz. Kısacası yaptığım çalışmaları daha bilinçli yapmaya başladığımı düşünüyorum.

Peki, resim konusunda bu böyle, bunun bir de öğretmenlik tarafı var… Bir öğretmen olarak ders BELGELİĞİ sana ne kattı?

Atölyede yalnızca resim ve desen üzerine de konuşulmuyordu. Mesela Köy Enstitüleri’nden bahsedilirdi. Bu konuyu merak ettiğim için Pakize Türkoğlu’nun “Köy Enstitüleri’nde Öğrenci Olmak” isimli kitabını okudum. Bunun da bana çok şey kattığını düşünüyorum.

Öğrenciler orada her şeyi İmece usulü yapıyordu, hem müzikle uğraşıyor hem resim çiziyorlardı. Aslında hayatın kendisini bir eğitime dönüştürüyorlardı. Örneğin okul inşa etmek için matematik dersini öğreniyorlar. Bataklığı kurutup, bulundukları yeri yeşillendiriyorlar. Bir okul ortamının böyle olması gerektiğini düşündüm. ders BELGELİĞİ’ndeki çalışma sistemiyle çeşitli benzerlikler kurdum.

Hep bir öğretmen olmak istiyordum. Gittiğim yerdeki koşulları göz önünde bulundurarak bu atölyede öğrendiklerimi nasıl aktarabilirim diye düşünüyordum. Atölyede yürütülen çalışmaları bir öğretmen olarak örnek aldığımı söyleyebilirim.

Sence doğa ve sanat arasında nasıl bir ilişki var?

Doğa, insan ve sanattan önce var olan bir şeydi. Biz doğayla daha sonradan tanıştık ve onun bir parçasıyız. Yani ister istemez doğayla bir ilişki kurmak zorundayız. Doğa kendi içinde değişiyor dönüşüyor, onun kendine has bir özelliği var. Biz sanat yoluyla ona şekil vermeye çalışıyoruz. Doğadaki düzensiz estetiği sanatla düzenli bir hale getiriyoruz. Bir oyuna benzetebiliriz bunu. Bu oyunun kurallarını biz belirliyoruz. Buna sanatın özgür alanı diyebiliriz.

“Doğanın da bizden beklentileri vardır, doğaya karşı sorumluluklarımız var.”

Doğayı niçin önemsiyorsun?

Mardin’de doğup büyümüş birisi olarak İstanbul’a geldiğimde betonlaşmayı gördüm ve doğayı dışladığımızı fark ettim. Çevremizdeki tüm unsurlar hava, su, toprak, bitkiler, hayvanlar…  Hepsi doğamızı oluşturuyor. İstediğimiz her şey doğanın içinde vardır. Mesela bir ağaç kovuğu bir yuva olabilir insan için. Ama doğa bize sadece sağlıklı bir yaşam sağlamaz. Doğayla bağ kurup kendi bireyselliğimizi de gözden geçirebiliriz. Doğanın da bizden beklentileri vardır, doğaya karşı sorumluluklarımız var. Örneğin bir buğday tanesini yetişmesi gereken bir araziyle buluşturmak gibi… Mardin kurak bir yer. Bu kurak iklimde badem, incir, meşe palamudu vb. tohumları ekerek, boş araziyi yeşillendirerek doğanın bu beklentilerini karşılamış oluyoruz. Orayı kendi haline bırakmak yerine, insanlar biraz çaba harcayıp farklı tohumları doğayla buluşturarak oranın yeni bir atmosfere bürünmesini sağlayabilir.

Genç bir öğretmen olarak ilk izlenimlerini merak ediyorum açıkçası. Okula gittiğinde nasıl karşıladılar seni?

Okula ilk gittiğimde kapıda bir grup öğrenci koşarak üzerime atladı. Öğrenciler “resim hocası geldi!” diye bağırmaya başladılar. Önceleri resim hocaları olmamış, ilk giden resim hocası ben oldum ve öğrencilerim bu konuda çok şanslı olduklarını ifade ettiler. Çocuklarla bir araya geldiğimde inanılmaz derecede heyecanlandıklarını, sevinerek çalıştıklarını gözlemliyorum. Hepsi, yaptığımız etkinliklere katılmak ve çeşitli sorumluluklar almak istiyorlar.

Heyecan dolu bir karşılama! Peki, nasıl başladı tohum ekim çalışmaları?

Fidan dikim çalışmaları adı altında ders BELGELİĞİ’nin çalışmalarından bahsettim onlara. Fazlasıyla ilgi gösterdiler. Hatta her öğrenci söylediğim fidan sayısından daha fazlasını yetiştirebileceğini söyledi. Tohum toplayarak işe başladık. Sonra öğrencilerle bunları kovalara ektik. Şuan öğrenciler hem okulda hem evde, hem de okulun arka bahçesinde tohum yetiştirmeye devam ediyor.

Bu çocuklar köy çocukları olduğu için ve toprakla önceden uğraştıkları için bu çalışmaların nasıl yapılması gerektiğini iyi biliyorlar. Sabırsızlıkla her işe atıldıklarını gözlemliyorum. Bu çalışmalarda çok istekli olduklarını söyleyebilirim. Toprağa yabancı olmadıkları için onlar da bu konuda bilgisiz değil aslında, hatta bana rehberlik ediyorlar birçok konuda. Bir şeyleri bildiklerinin bilincindeler ve severek yapıyor bunu öğrenciler.

Okulda böyle bir çalışma başlattığımı duyan diğer öğretmenlerin de ilgi göstermeye başladıklarını gördüm. Onlar da bu çalışmaya katkı sağlamaya başladılar. Öğretmenlerden biri öğretmenler odasında ayrı ayrı kovalarda (teneke, yoğurt kovası vb.) fidan yetiştirmeye başladı. Sabırsızlıkla her gün kontrol ediyor, acaba çıktı mı, çıkmadı mı diye. Öğrenciler de sabırsızlıkla tohumların çıkmasını bekliyor.

Hangi tohumları ektiniz?

Meşe palamudu topladık ve ektik. Bir de ceviz topladık ama henüz ekmedik. Bu konuda bölge halkından da bilgi aldım. Ceviz ekimi için havaların ısınması gerekiyormuş. Ayazdan dolayı soğuk havada yanıyorlarmış. Yine de deneme yapmak için birkaç tane ektik.

Bahçede fidan dikerken fotoğraflarınız var. Nasıl bir çalışma yaptınız tam olarak?

İlk gittiğim zaman 3 gün okula gidiyordum, 2 günüm boştu. Öğrencilerle bu boş günlerimde önce çöpleri topladık sonra daha önceden dikilmiş çam ağaçlarının etrafını kazmaya başladık. Böylece toprağın serinlemesini yani hava almasını sağladık. Bu, ağacın etrafında bulunan zararlı otların oluşumunu da engelliyor aynı zamanda. Her okula tarım müdürlüklerinin gönderdiği fidanlar var, bu fidanları da diktik. Yani bahçeyi ağaçlandırmaya çevremizden, okulun bahçesinden başladık. Bahçede bir düzenleme yaptık.

Yetiştirdiğiniz tohumları ne yapacaksınız peki?

Filizlendirdiğimiz tohumları da bahçenin boş olan kısımlarına dikeceğiz. Veli toplantısında sordum, “siz fidanları nasıl yetiştiriyorsunuz” diye. Buradaki insanlar cevizi fidan olarak hazır alıyorlar genelde. “Peki, biz bunu yetiştirsek, sizlere dağıtsak nasıl olur?” diye sordum. Onların da hoşuna gitti bu fikir. Bu tohumları çeşitlendirerek, biz kendimiz üreterek bölgedeki insanlara yardımcı olmaya çalışacağız. Hem de öğrencilerin üretme bilinci kazanmasına katkı sağlayacak bu çalışma. İlerleyen zamanlarda aşılamasını da yapacaklarını söylediler.

Haberlerini heyecanla bekliyoruz, teşekkürler Murat.

Ben teşekkür ederim.

Söyleşi ve Düzenleme: Selin Yağmur Sönmez

Söyleşi Tarihi: 23 Kasım 2019

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.