İçeriğe geçmek için "Enter"a basın

Joseph Beuys ve 7000 Meşe

‘Ben suçlu olduğumuzu söylüyorum. Dünyanın durumu insanlık suçudur ve bütün bu olaylara ben de dahilim. Fakat bununla birlikte bilinçteki tembelliğin üstesinden gelmeye çalışıyorum. Bunun için direncin ve yaratıcılığın güçlerini yeni gezegenler arası bir varoluş oluşturmak için harekete geçirmeye uğraşıyorum. Yalnızca yeryüzünde değil, gökyüzünde de.’                                 

                                                   Joseph Beuys

 

Joseph Beuys, insanın doğayla ilişkisi üzerine eğilerek, uyarıcı nitelikteki çalışmalarıyla toplumun sağaltımını gerçekleştirmeye çalışmaktadır. Beuys’un sanatsal bakış acısını “Sosyal heykel” kavramı özetler. “Sosyal heykel” yasadığımız dünyayı nasıl biçimlendirdiğimiz ve şekillendirdiğimizdir. İnsanın ve/veya bir insan edimi olarak sanatın dünyayı yeniden biçimlendirebilen bir işlevi olmalıdır. Bu çerçevede her insan sanatçı ve her düşünce plastik bir anlama sahiptir, çünkü değişim düşüncede baslar: “İnsan düşüncesiyle, duyarlılığıyla, istemiyle heykeldir.” Kendini kuran kendini yapan bir heykel. Düşünerek yarasını bulur, duyarak bu yarasını kavrayıp iyileştirmeye çalışır, istemiyle de tarihi perspektif içine alır. Beuys’a göre ‘Her insan sanatçıdır’. Bu düşüncenin temeli, her insanda yaşamı oluşturan belirleyici bir unsur olmasından ileri gelen yaratıcı bir potansiyel olduğu savıdır. Buna göre, denilebilir ki sanat, insanın düşüncesi ve eylemi ile yaşamı dönüştürmede etkin biçimde kullanabileceği yaratıcı potansiyel enerjiyi açığa çıkarır.

Beuys, bildirisinde sanatı, insan düşüncesi ve eylemi olarak tanımlar. Dünya, çağın toplumsal ve siyasal kısıtlamalarına karşı eylemde bulunmalıdır.

Bu nasıl gerçekleştirilebilir? Beuys, Almanya’da yüksek öğretim sorumlularını ve parti yöneticilerini bu sorunlarla savaşmaya çağırdı, ama onun asıl çağrısı dünyanın insan yaratıcılığı konusundaki anlayışsızlığına, kısıtlayıcılığına karşı savaş açılması doğrultusundaydı. Ona göre, kullanılmayan yaratıcılık saldırganlığa dönüşüyor; çevresinde de yaratıcılığın sürekli olarak yadsındığını görüyordu. Beuys kendi yaşadıklarıyla ve herkesin yaşantı ve durumuyla ilgili simgesel nesneler ve çevreler yaratabiliyordu.

Joseph Beuys ve 7000 Meşe

Beuys, sanatı bireyin, toplumun ve aynı zamanda da doğanın iyileşmesi için kullanılabilecek etkin bir araç olarak görüyordu. Beuys’un kendi sanat tanımına yönelik fikirlerini gerçekleştirme olanağı bulduğu heykeli, 1982 yılında yapılan 7. Documenta için tasarlanan ve hızlı endüstrileşme sonucunda ekolojik yapısı tahrip olan Kassel şehrinin tekrar ağaçlandırılmasını amaçlayan 7000 Eichen (7000 Meşe) projesidir. Heykelin gerçekleştirildiği 7. Documenta’ya gönderme yapan yedi sayısının katı olan 7000 sayısının seçilmesi, Beuys’un sosyal heykel projesinin bir parçası olarak yapıtın yararlılığını ve etkisini daha geniş bir alanda göstermesini sağlamak içindir. Ekolojik sorunlara olan duyarlılığı artırmak için yapılan ve tüm Documenta tarihinde de özel bir yeri olan çalışma Beuys’un “Sosyal Heykel” kavramının en büyük ölçekli uygulamasıdır. Sanatçı 7000 Eichen’ın günlük çalışmayı, insanların yaşamını kapsayan bir heykel olduğunu ve sanatın genişletilmiş tanımı olarak adlandırdığı kavramı, sosyal heykel sanatını örneklendirdiğini  belirtir. Tüm Kassel halkının, ağaç dikerek heykelin oluşumuna katılması amaçlanmıştır. Büyüyüp gelişen ağaçlarla heykel, sürekli değişim halinde olan, zamana temellenmiş bir heykeldir.

Beuys’un seçtiği ağaçların %60’ını meşe oluşturuyordu. O, meşe ağacını özellikle seçmişti. Çünkü bu, büyümesi yavaş gelişen  ve uzun bir zamana yayılan bir türdü. Ağaçların geri kalanını ise Kestane, Karaağaç, Alıç, Keçiboynuzu, Akasya, Akçaağaç, Ceviz gibi 15 farklı tür oluşturuyordu.

 

 

“İçimden geçerek uçar kuşlar. Sessizce. Ah, ben ki, büyümek isterim. Dışarıya bakarım ve içimdeki ağaç büyür. Böylece ağaç her zaman büyümeye yazgılıdır. Bu yazgıyı çevresine yayar. Ağaç çevresini saran şeyi de büyütür. “

Rilke                  

 

Beuys’un ‘7.000 Meşe Projesi’ Kassel şehrinde yaşayan kimi insanları da rahatsız etmiştir. Documenta’nın açılışından önce  bazı insanlar bazalt kütlelerin üzerine pembe boya dökmüşler, dikimi yapılan fidanlara zarar vermişlerdir. Kimilerinin de, bu proje ile şehirde, araçlara ait park yerlerinin azalacağı yönünde garip protestoları olmuştur. Bu durum insanın, kendi çıkarına olan bir konuda bile kimi zaman ne denli dar düşündüğünü göstermesi bakımından, toplumdaki  kimi bireylerin yeniliğe, değişime direnen tutuculuğunun ilginç bir örneğidir.

Beuys bu projeyle, ekolojik dengenin, endüstriyel kirlenmeye başlı tahrip olma sürecini, şehrin farklı yerlerine dikilen fidanların yanına yerleştirilen durağan bazalt kütlenin katılığıyla hatırlatmaktadır. Sanatçı bu projeyle ayrıca, Kassel şehrinde, endüstriyel kirlenme sonucunda, codoicea maldivica ve cocus nucifera isimli farklı türe ait ağaçların da soyunun tükenmesine dikkati çeker. Tüm Kassel şehrini içine alan projeyle, bir bazalt taşı satın alan, fidanın da nerede dikildiğinin bilincine vararak ağaçla bütünleşmiştir. Vurgulanan nokta, gezegenin, ekosistem bütünlüğü tahrip olursa yaşamın ortak mutluluğunun da engelleneceğidir.

 

Ağaç ve bazalt taşı

 

Her iki nesnenin de bu yeryüzü ile hem geçmiş hem de gelecek zaman kavramı içinde bir bağlantıları vardır. Bazalt, yerkürenin içindeki akışkan magmanın katılaşması ile gezegenin geçmişine bir gönderme niteliğindedir. Buna karşılık meşe ağacı ise, organik yapısıyla, sürekli gelişim içinde olmasıyla geleceğe uzanan bir nesnedir. Geçmiş ve gelecek yan yanadır.

“Öğretmenliğim en büyük eserimdir.”         Joseph Beuys, 1969

Dünya’yı İyileştirme Aygıtı Olarak Sanat

Çevre kirliliği, bizim içimizde de bir kirlenmeye yol açıyor. Umut, ütopik ve yanılsama olarak bildiriliyor ve vazgeçilmiş umutlar şisddete neden oluyor.

“Yani insan tavşan öldürüyor. Ama aynı zamanda toprağı, ormanları ve bunların üretim biçimlerini de öldürüyor. Esas olarak dünyanın yaşam çizgilerine zarar veriyor.

Ekolojik sorun da budur zaten […] doğanın insanın bir organı olduğunu, insanın bu organlar olmadan yaşayamayacağını anlarım.

Beuys sanat eserinin sadece estetik, form, renk, ışık gibi öğelerle değerlendirilmemesi ve aslında sanatın madde üzerine aktarılmış düşünce, iddia, tez, isyan, sorgulama formları da olması gerektiğini vurgular. Nasıl ki bir taşı yontarak ortaya bir heykel çıkarabiliyorsak,  toplumu da bu şekilde beslenen bir sanatla yontarak iyileştirebileceğimizi iddia eder. Bu bağlamda Beuys artık bir simyacı olarak algılanabilir. Simyacılara göre ‘madde’ Beuys’a göre ise ‘toplum’ hastadır ve eğer iyileştirilebilirse ortaya altın çıkar. Simyacı Beuys kirli ve hasta olanı, arınmış ve mükemmel olana dönüştürmeyi amaçlar. Bu süreç sanatın kendisidir.

Beuys’a göre sanat; ruhu okşayan, göze hoş görünen estetik bir değer değil; insanı şaşırtan, şoka uğratan, bazen iğrendiren, patlayıcı, sarsıcı haliyle insanı düşünmeye, anlamaya, isyan etmeye, sorgulamaya ve böylece dönüşüme uğratmaya yarayan  bir felsefe taşıdır. Bu taşa dokunan hiçbir şey aynı kalmamalıdır. Beuys’un kullandığı her malzeme, teknik, her performans, üniversitede verdiği her ders bu dönüşümü sağlamayı amaçlayan karışımın öğeleridir.

Beuys, 1961’den okuldan çıkarıldığı 1972 yılına kadar, Düsseldorf Sanat Akademisi’nde 300’den fazla öğrenci yetiştirdi. Sanatsal arayışlarından bağımsız, kendini bir eğitimci olarak gören sanatçı, öğrencilerini de kendi yollarını bulmaya teşvik etmesiyle biliniyor.

Gelenekselin dışındaki tartışmalı, hatta kışkırtıcı öğretim yöntemleri, öğrencileriyle verimli bir diyaloga girmesini sağlayan konuşmalar ve ortak eylemlerden oluşurdu. Pedagoji felsefesini bürokrasiye ve statükoya meydan okumak üzere formüle etmişti; belki de en önemlisi, bireyin özgürlüğüne yer vermeyen, katı bir müfredat izleyen geleneksel didaktik öğretim yöntemlerine karşı çıkıyordu.

Beuys’un yapıtları sanat pazarı için üretilmemiştir. Çünkü o yaşamı boyunca ürettiklerini tek bir yapıt olarak düşünmüştür.

Beuys hayatını giderek kendinin belirlediği bir oyuna çevirmiştir. Sanata oynar. Ona göre hayatı iyileştirecek, insanı kurtaracak olan sanattır. Beuys’un eseri bir bakıma kendisidir, ölümüyle birlikte tamamlanmış bir hayattır.

 

KAYNAKÇA

LYNTON; Norbert (2004), “Modern Sanatın Öyküsü”, 3. Basım BACHELARD, Gaston (1996), “Mekanın Poetikası”, 1.Basım, Çeviren: AykutDERMAN, İstanbul: Kesit Yayıncılık

PAUST, Bettina (2005), “Joseph Beuys- Aslolan Çizgidir”, 1.Basım

[1]Keskin Willoughby ile 1969 röportaj; Carin Kuoni tarafından derlenen Enerji planı için Batı adam – Joseph Beuys Amerika’da, aktardığı dört sekiz duvarlar Windows, New York, 1993, s. 85

[2]Keskin Willoughby ile 1969 röportaj; Enerji planı için Batı adam – Joseph Beuys Amerika da yapılan teklif edilen derlenmiş Carin Kuoni, dört duvar sekiz pencere, yeni York, 1993, s. 87

http://library.cu.edu.tr/tezler/6323.pdf

http://www.avnioztopcu.com/dersbelgeligi/

http://www.artimetre.com/2009/10/12/joseph-beuys-notlari-banu-kucuksubasi/

http://www.dilekkutzli.com/beuys_t.html

 

Tarih: 2 Nisan 2014

Sıra: 1

Hazırlayan
Selin Yağmur Sönmez
Aslıhan Mumcu
Hamide Aydın

Düzenleyen

Aslıhan Mumcu

İlk yorum yapan siz olun

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Günleme © 2019 Tüm Hakları Saklıdır.