Cumhuriyet’in Işığında… Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Programında Anlamlı Bir Konuşma Sundu.

Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi’nde 10 Kasım 2025’te gerçekleşen Atatürk’ü Anma Programı’nda, hocalarımızdan Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, Mustafa Kemal Atatürk’ün düşünsel mirasını, eğitim vizyonunu, sanata gösterdiği değeri ve Cumhuriyet’in temel değerlerini ele alan anlamlı bir konuşma gerçekleştirdi. Atatürk’ün çağdaşlaşma hedeflerinin, günümüz eğitim sistemi açısından önemine vurgu yaptı. Cumhuriyet’in genç nesillere yüklediği sorumluluğu hatırlatarak, toplumsal dönüşümde oynadığı kritik rolün önemini belirtti. Atatürk’ün bilime, akla ve toplumsal ilerlemeye verdiği önemin, bugün de tüm eğitim kurumları için yol gösterici nitelikte olduğunu ifade etti. Hocamızın bu anlamlı konuşma ile, Atatürk’ün ilke ve ideallerinin eğitsel ve kültürel yaşamımızdaki yol göstericiliğini bir kez daha hatırladık.
Değerli hocamız, Atatürk’ün sanat ve özgürlük anlayışına dair görüşlerini şu ifadelerle sunmuştur:
‘Cumhuriyet; sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.’ K. Atatürk
Atatürk ve Sanatın Özgürleştirici Gücü
“Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” Bu söz, Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş felsefesinin ve gelecek vizyonunun özüdür. Mustafa Kemal Atatürk, bu veciz ifadeyle, yalnızca siyasi bir rejimin değil, aynı zamanda bir medeniyet projesinin temelini atmıştır. Bu projenin hayat bulduğu en
önemli alanlardan biri hiç şüphesiz sanattır. “Cumhuriyet, fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister.” sözü, yalnızca siyasal bir bağımsızlık çağrısını değil; aynı zamanda düşünce, inanç ve sanat alanlarında özgür bireylerin oluşturacağı bir toplumu hedefler. Bu söz, sanatın özgür doğasıyla da derin bir bağ kurar; zira sanat, temelinde özgür bir ifade biçimidir. Sanatın gelişebilmesi için bireyin düşünce ve duygularında, toplumsal baskılardan arınmış bir ortamda kendini özgür hissetmesi gerekir. Cumhuriyet’in ideali de tam olarak bu özgürlük iklimini yaratmayı amaçlamıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş dönemi, yalnızca siyasal bir dönüşüm değil; aynı zamanda kültürel, sanatsal ve toplumsal bir yeniden yapılanma sürecidir.
Mustafa Kemal Atatürk’ün sanat ve kültüre atfettiği önem, bu dönüşümün ideolojik omurgasını oluşturur. Bu dönemde sanatçılar, Batı’da olduğu gibi bireysel hareket eden, bohem hayat yaşayan bireyler değil; halkla birlikte düşünen, toplumsal sorumluluk taşıyan, kolektif bilinci besleyen öncüler olarak varlık göstermişlerdir. Sanat, halktan kopuk elit bir uğraş değil; yeni bir ulusun inşa sürecinin parçası, ideolojik bir araç olarak görülmüştür. Bu anlayışın en somut örneklerinden biri Köy Enstitüleri’dir. Köy Enstitüleri, sanatın halkla buluştuğu, toplumcu estetiğin eğitimle birleştiği özgün bir modeldir. Mustafa Kemal’in sanat anlayışı, modern ulus-devletin inşasında sanatın merkezi bir konumda yer aldığını göstermektedir. Bir ulusun çağdaşlaşma sürecinin temel dinamiklerinden biri olan sanatı, yalnızca estetik bir faaliyet alanı olarak görmemiş; toplumu ileriye taşıyan, halkın bilinçlenmesini sağlayan, ideolojik bir aygıt olarak değerlendirmiştir. Cumhuriyet’in hedeflediği “irfanı hür” bireyler ancak sanatla yoğrulmuş özgür bir kültürel ortamda yetişebilir. Bu bakış açısında sanat, elit kesimlere ait bir lüks değil, toplumsal dönüşümün
zorunlu bir bileşeni olarak kabul edilmiştir. Mustafa Kemal “Sanatsız kalan bir milletin hayat damarlarından biri kopmuştur” diyecek kadar sanatın hayati rolünün farkındadır. Bu söz, özgür düşüncenin, yaratıcılığın ve kültürel sürekliliğin sanatla mümkün olduğunu vurgular. Ona göre, sanatsız bir toplum, düşünsel üretkenliğini, yaşamsal tutkusunu ve neşesini yitirir. “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller” sözü, sanatın toplumsal misyonunu da tanımlar: Düşünceyi özgürleştirmek, vicdanı uyandırmak ve bilinci yükseltmek Cumhuriyet’in kültür devrimlerini somutlaştıran adımlardır. Mustafa Kemal’in vurguladığı fikri hür nesil, dogmalardan arınmış, sorgulayan, eleştiren ve yeni fikirler üretebilen bireylerdir. Sanat, tam da bu özgür düşünce ikliminde filizlenir. Resimden müziğe, edebiyattan tiyatroya kadar her sanat dalı, özgür düşüncenin en somut ifade biçimidir. Sansürün, baskının ve korkunun olduğu yerde sanat ölür; geriye yalnızca kuru bir tekrar ve kısır bir döngü kalır. Vicdanı hür nesil, inançları, duyguları ve ahlaki yargılarında özgürce düşünebilen, içsel dürüstlüğe sahip bireyleri tanımlar. Sanat, vicdanın sesidir. Toplumsal eleştiriyi, insani duyarlılığı, sevinci, hüznü ve umudu ifade ederken, sanatçının derin vicdani muhasebesidir. Özgür bir vicdan, sanatı otoriter rejimlerin bir propaganda aracı olmaktan çıkarıp, insanlığın ortak duygu ve hakikat arayışının yansıması haline getirir. Sanat, irfanın zarif ve kalıcı halidir. Bir milletin birikimini, hayata bakış açısını ve zevkini geleceğe taşır. İrfanı hür olan bir toplum, sanatı dekoratif bir alan olarak değil, zengin bir maneviyat ve evrensel değerler bütünü olarak görür. Sanat, sadece bireysel üretimin değil, kolektif inşanın da bir parçasıdır. Cumhuriyetin kurulduğu dönemde sanatçılardan beklenen, halkı eğitmek değil, halkla birlikte düşünmek ve hissetmektir. Bu yaklaşım, sanatın halktan kopuk, elit bir uğraş olmadığını, toplumsal bilinci şekillendiren kolektif bir eylem olduğunu göstermektedir. Genç Cumhuriyet’in ilk yıllarında açılan konservatuvarlar, tiyatrolar, resim ve heykel sergileri, müzik kurumları bu anlayışın somut göstergeleridir. Atatürk, özgür bireylerin yetişmesi için yalnızca siyasal hakların değil, kültürel üretimin de özgür olmasını şart koşmuştur. Düşüncesini açıklayan sözü: “Bir millet sanattan ve sanatkârdan mahrumsa, tam bir hayata malik olamaz”. Bu ifade, sanatın toplumsal özgürlükle iç içe geçtiğini açık eder. Sanatçının özgürlüğü, toplumun düşünsel özgürlüğünün teminatıdır. Sanat, dogmalara ve otoriteye boyun eğmeyen bir sorgulama biçimidir; Mustafa Kemal’in belirttiği “fikri hür” tanımı sanat için olmazsa olmazdır. Sanata ve sanatçıya ayrı bir önem atfetmiştir; “Hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz; fakat sanatkâr olamazsınız.” sözüyle sanatçı olmanın sıradan bir meslek veya kariyer olmadığını vurgulayan Gazi Mustafa Kemal, sanatın yaratıcılık, ilham, özgünlük, duygu derinliği gerektirdiğini, bu nedenle herkeste bulunmayan bir yeti olduğunu ve bu yetinin sanatçılarda bulunduğunu ima eder. Atatürk’ün en önemli hedeflerinden biri, Türkiye’yi çağdaş uygarlık seviyesinde hak ettiği yere getirmekti. Ona göre, bunun yolu sadece siyasi veya askeri başarılardan değil, aynı zamanda kültür ve sanattan geçiyordu. Siyasetçiler yasaları yapar, yöneticiler ülkeyi idare eder; sanatçılar toplumun duygularını, hayallerini ve yaratıcılığını temsil eden, toplumu yücelten, ona ruh ve kimlik kazandıran kişilerdir. Onlar olmazsa toplum nefes alamaz. Bu nedenle, ‘Mebus olunabilir ancak bir Mimar Sinan, bir Nazım Hikmet, bir Yaşar Kemal olunamaz.’ Bu söz, aynı zamanda sanatçılara bir güven ve itibar mesajıdır. ‘Sizin yaptığınız işi herkes yapamaz, siz bu toplumun vazgeçilmez bir değerisiniz.’ der. Bu, sanatçıları daha fazla üretmeye teşvik eden bir yaklaşımdır. Yüce önderin bu sözü, sanatçının değerini anlatmakla kalmaz, aynı zamanda sanatçılığın bir unvan değil, bir varoluş biçimi olduğunu da gösterir. İdari makamlar geçicidir, sanat eserleri kalıcıdır. Sanatçı, ürettiği eserlerle nesiller boyu yaşar. Mustafa Kemal’in bu sözü, ‘Bir milletin gerçek zenginliği, sahip olduğu yöneticilerden ziyade, yetiştirdiği sanatçılarla ölçülür.’ şeklinde özetlenebilecek bir felsefeyi vurgular. Siyasi makamlar ne kadar önemli olursa olsun, bir milletin kimliğini, ruhunu ve kalıcılığını sağlayan şeyin kültür ve sanat olduğunun altını çizer. Bu, onun vizyoner liderliğinin ve sanata verdiği evrensel değerin önemli bir göstergesidir. Günümüzde sanat, yalnızca bireysel bir ifade alanı değil; özgür düşüncenin kamusal alanda kendine yer bulduğu değerler mecrasıdır. Cumhuriyetin getirdiği özgürlük düşüncesi ve çağdaş sanat eğitimi sayesinde dünya çapında değer olan çok sayıda sanatçımız mevcuttur. Bugün sanatın her alanında Türkiye çağdaş uygarlık seviyesini yakalamıştır. Kadın sanatçılar sanatın her alanında ürün verme imkânı bulmaktadır.
Kurduğun Cumhuriyet sayesinde Atam, hepimiz sana minnettarız.
Doç Dr. Lütfiye BOZDAĞ

Marmara Üniversitesi, Atatürk Eğitim Fakültesi. 10 Kasım 2025
Yazar
Son Yazıları
Felsefe16 Kasım 2025dB Sanat Psikolojisi Gazetesi, ‘Psikanalist Perspektifinde Sanat, Sanatçı ve Yaratıcılık…’
Eğitim14 Kasım 2025Cumhuriyet’in Işığında… Doç. Dr. Lütfiye Bozdağ, 10 Kasım Atatürk’ü Anma Programında Anlamlı Bir Konuşma Sundu.
Haber1 Ekim 2025ders BELGELİĞİ mezunu Zülal Dicle Cengiz, BASE 2025 seçkisinde yer alıyor
Felsefe2 Mart 2025felsefe BELGELİĞİ Gazetesi “Soyutlama ve Özdeşleyim”













İlk yorum yapan siz olun